USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Yine bir yangın mevsimi, yine alevler…

Yine bir yangın mevsimi, yine alevler…
07-08-2025

Geçtiğimiz haftalarda Eskişehir hattında meydana gelen orman yangınları, alışıldık “mevsimsel felaket” söylemleriyle kamuoyuna sunuldu. Oysa bu hat, sıradan bir coğrafya değil. Türkiye’nin stratejik öneme sahip nadir toprak elementlerinin yoğunlaştığı bir bölge. Toryum dahil olmak üzere, teknoloji çağının en kritik madenleri bu topraklarda yatıyor.

Bu kadarla bitse iyi.

Geçmişe gidelim. 2007 yılında, bir bilim insanı…
Türkiye’nin enerji bağımsızlığı için toryumu savunan, yerli bir nükleer alternatif arayan Prof. Dr. Engin Arık, Isparta’da düşen bir uçakta hayatını kaybetti. O günlerde konuşulamadı. Bilimsel bir kayıptan öte, ulusal bir fırsatın sessizce toprağa verilişiydi belki de. Ne kadar gariptir ki, Engin Arık’ın üzerinde çalıştığı proje, yıllar sonra Çin’de hayat buldu. Bizdeyse… hâlâ yanan ormanların ardından hangi rezervin kimlere verileceğini tartışıyoruz.

Bu da yetmedi. Tam da bu süreçte, ABD merkezli bazı analizciler Türkiye hakkında “bölünme senaryoları” yazıyor. Bir ülkenin askeri yapısı hakkında iddialarda bulunuyor, kaos planlarından söz ediyorlar. Elbette özgür düşünce. Ama nedense bu analizler hep belli dönemlerde ortaya çıkıyor: Toprağın altı yeniden şekillenirken.

Burada bir suç aramıyorum.
Yanan her çam ağacının, sadece bir doğa kaybı değil; bir bilgi, bir zenginlik, bir gelecek olduğunu söylüyorum.
Sadece soruyorum:
Bir bilim insanını kaybettik, projesini kaybettik, şimdi de toprağı mı kaybediyoruz?

Bu kadar tesadüf fazla değil mi?

Bir ülkenin en değerli varlıkları bazen rakamlarda gizlidir, bazen toprak altında, bazen de yüzleşilmeyen soruların içinde. Biz neyi kaybettiğimizi gerçekten biliyor muyuz?

Son söz yerine:

Ağaçlar yangında, bilim insanları kazada, rezervler kararda…
Ama millet, hâlâ “şansa bak” demekte ısrarcı.
Oysa kader değil bu; bu, fark edemediğimiz bir kurgunun sessiz adımları…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?