Bu coğrafyada bize yıllardır yanlış bir soru soruluyor.
Türk mü, Kürt mü, Arap mı, Acem mi?
Hayır.
Mesele bu değil.
Mesele, bu toprakların yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kimlerin çöktüğü meselesidir.
Kestirmeden anlatayım.
Doğu Akdeniz’den başlayıp Kuzey Suriye, Kuzey Irak, Azerbaycan ve Hazar Denizi’ne uzanan hattı düşünün. Bu hat, petrolün, doğalgazın ve suyun damarıdır. Ve bugün bu damar, küresel finans elitleri, ABD ve Batı Avrupa tarafından sistemli biçimde sıkılıyor.
Her operasyon aynı merkezden yürütülüyor ama her biri farklı bir hikâyeyle süsleniyor.
Kimine “demokrasi” deniyor, kimine “insan hakları”, kimine “özgürlük”, kimine “kardeşlik”.
Masal çok, maksat tek: kaynaklara el koymak.
Irak’la başladılar.
Yıllarca İran’la savaştırdılar. Saddam o günlerde Batı’nın kahramanıydı. Irak tükenince, bir gecede şeytan ilan edildi. Ülke dağıtıldı, kaynakların üzerine çöküldü.
Kuzey Irak’ta özerk bir yapı kuruldu.
Neden?
Çünkü orada petrol var.
Bir dönem “terörist” dedikleri yerel elitleri sahaya sürdüler. Biraz petrol çıkarmalarına, zenginleşmelerine göz yumdular. Sonra uluslararası hukuk hatırlandı(!). Bağdat da masaya çekildi ve petrol, yine onların çıkarlarına göre paylaşıldı.
Suriye’de senaryo değişmedi.
Önce Esad alkışlandı. Batı’nın para-kredi sistemine girmesi beklendi. Olmayınca şeytanlaştırıldı.
Dün başına ödül koydukları adam, bugün kravatlı devlet başkanı oldu.
Şimdi Suriye’nin kuzeyinde yeni bir özerk yapı inşa ediliyor.
Neden?
Çünkü petrol ve doğalgaz orada.
Bu yapıyı “istikrar” adı altında düzenliyorlar. Silahlı unsurları dizginliyorlar. Çünkü petrolü güvenle çıkarıp almak istiyorlar.
Türk-Kürt-Arap kardeşliği lafları işte tam burada devreye giriyor.
Amaç halkların kardeşliği değil.
Amaç, kaynakların sorunsuz sömürülmesi.
Kıbrıs’ta da tablo aynı.
Doğu Akdeniz’de devasa doğalgaz yatakları var. Bulundu sanmayın, zaten biliyorlardı.
Güney Kıbrıs’ı adanın tamamını temsil ediyor diyerek AB’ye aldılar. Türkiye’yi denklemin dışına ittiler. Şimdi “Birleşik Kıbrıs” tiyatrosuyla gazı rahatça almak istiyorlar.
Avrupa, Rusya’dan alamadığı gazı Doğu Akdeniz’den telafi etmenin hesabında.
Bu, yüz milyarlarca dolarlık bir pazardır.
Gazze ise bu oyunun en acı sahnesi.
Doğu Akdeniz’in en zengin doğalgaz sahalarının hukuki sahibi Gazze’dir. Ama bugün insanlar bir somun ekmeğe muhtaç.
İnsan hakları nutku atanlar, burada zulmün tam karşısında değil, yanındadır.
Azerbaycan ve Hazar hattı da farklı yöntemlerle kontrol altına alınmaya çalışılıyor.
Türkiye ise hem petrol hem su bakımından zengin bir ülkedir. Ama adım adım kuşatılıyor.
Bu yüzden kurulan hiçbir masa masum değildir.
Kurulan hiçbir komisyon iyi niyetli değildir.
Çünkü bu süreç tamamlandığında, bize şunu dayatacaklar:
“Kendi kaynağını bize parayla satın al.”
Paran yoksa borçlan.
Borçlanamazsan boyun eğ.
Bugün Mısır, Doğu Akdeniz gazını — yani kendi gazını — 2040’a kadar onlardan satın almak için milyarlarca dolarlık anlaşma yapıyor.
Türkiye, ABD ile 20 yıllık LNG anlaşması imzalıyor. Büyük ihtimalle o gaz da bu coğrafyadan çıkacak.
Suriye yönetimi Chevron’la masada.
Kuzey’de işler tamamlanınca, yüz milyarlarca dolarlık anlaşmalar açıklanacak.
Sahip belli, maraba belli.
Şimdi soruyorum:
Hâlâ bunun bir etnik mesele olduğunu mu sanıyorsun?
Uyan kardeşim.
Bu bir kimlik kavgası değil.
Bu, doğal kaynaklarımıza çökme meselesidir.
Ve bu oyunu görmeyenler, yarın kendi toprağında kiracı olmaya mahkûm edilir.

