KURUMUŞ AĞAÇLAR ÖMER SEYFETTİN

T. Doğan ÖZDİNÇ

6 yıl önce

Deli Murat, memleketin en azılı bir derebeyi idi! Fakat yaşlandıkça aklı başına geldi. İyinin, kötünün farkına varmaya başladı. Artık en küçük bir fenalık bile onun vicdanında sönmez bir azap cehennemi tutuşturuyordu. Elli yaşına girmişti. Hacca gitmek niyetindeydi. Lâkin hangi yüzle? Uzun kış geceleri, vahşî bir saraya benzeyen kulesinin tenha odasında, ocağın alevlerine dalarak yaptıklarını düşünürdü… Tam otuz sene...

Etmediği kalmamıştı. Soyduğu kervanları, kaldırdığı kızları, vurduğu postaları, yaktığı köyleri, yıktığı hanları, bastığı şehirleri hep birden hatırladı. Hele öldürdüğü insanlar... Bunları unutabilmek imkânı yoktu. Vakıa çoğunu kendi nefsini kurtarmak için öldürmüştü. Fakat ne olursa olsun, yine kandı! Evet, kırk kan!

Bir gece sabaha kadar uyuyamadı. Daha şafak sökmeden atlarını hazırlattı. Kasabaya doludizgin koştu. Sabah namazını henüz bitiren Karababa'yı seccadesinde buldu. Bu Şeyh, devrinin en büyük erenlerindendi. Tekkesi ümitsizlerin mabediydi. Deli Murat'ı görünce gülümsedi:

— Hoş geldin. Seni bekliyordum, dedi.

— Beni mi?

— Evet.

— Niçin?

— Hacca gitmek istiyorsun, değil mi?

— ...

Deli Murat, bu her şeyi bilen, her şeyi gören, gaipten haberdar, mübarek ihtiyarın eline sarıldı. Öptü:

— Fakat yüzüm yok, babacığım, dedi.

— Allah her şeyi affeder.

— Benim kabahatim çok. Günahlarım çok büyük...

— ...

Seccadenin kenarına diz çöktü. Ağlaya ağlaya mazisini anlattı. Bunlar hatırında durdukça, peygamberin mezarına yüz sürmeye cesaret edemeyecekti. Karababa:

— Senin kırk kanın var! Dedi.

— Evet.

— Allah bunları bile affeder.

— Nasıl?

— Ya ölüme lâyık bir adamı vurursun...

Deli Murat:

— Aman aman, diye haykırdı, ben artık adam öldüremem!

Karababa:

— Yahut da, büyük bir menzil açar, geleni geçeni fakir, zengin ayırt etmeden doyurursun. Hepsinin gönlünü hoş edersin! Dedi.

Deli Murat, bu ikinci kefareti muvafık buldu. Parasının sayısını bilmezdi. Bir menzil değil, on menzil açabilirdi.

— Pekâlâ, babacığım, dedi, yarından sonra menzil açıktır. Fakat kanlarımın affolunup olunmadığını nereden bileyim?

— Bilip de ne yapacaksın?

— Hacca gideceğim.

Karababa bir an düşündü:

— Menzilin iç bahçesine kurumuş ağaçlar dik... Dedi.

— Kurumuş ağaçlar mı?

— Evet, bunlar yeşerip çiçek açınca, kanların affedilmiş, kefaretin kabul olunmuştur…

— Hiç kurumuş ağaç yeşerir, Çiçek açar mı?

— Açar...

YAZARIN DİĞER YAZILARI