?>

2025 TÜRKİYE’NİN FOTOGRAFI

Abdullah Yeniekinci

1 hafta önce

Türkiye bugün tek tek değil, birbirine kilitlenmiş sorunlar yumağıyla boğuşuyor. Açlık var; ama sadece midenin değil, adaletin açlığı. Yoksulluk var; ama yalnızca cebin değil, umutların yoksulluğu. İşsizlik var; ama asıl işsiz kalan gelecek. Bir ülkede insanlar sabah kalktığında “bugün ne üreteceğim?” değil, “bugün nasıl dayanacağım?” diye düşünüyorsa; orada sorun ekonomik olmaktan çıkmış, rejim meselesi hâline gelmiştir. Açlık ve sefalet, istisna değil norm hâline geldi. Çalışan yoksullar ordusu büyüyor. Gençler ne iş bulabiliyor ne de bulacağına inanıyor. Üniversite diploması umut değil, erteleme belgesi artık. Çiftçi toprağını ekiyor ama ürününü kurtaramıyor; esnaf dükkânını açıyor ama günü kapatamıyor; sanayici yatırım yapamıyor çünkü hukuk yok, öngörü yok, güven yok. İç borç şişmiş, dış borç boynu bükmüş; ülke üretmeden tüketiyor, tüketirken borçlanıyor. Hukuk, güçlülerin kalkanı; zayıfların duvarına çarpıp dağılan bir topa dönmüş durumda. Liyakat yerle bir edilmiş; koltuklar ehline değil, sadık olana dağıtılıyor. Tarikatlar ve cemaatler kamusal alanı paylaşırken devlet aklı küçülüyor, bilim geri çekiliyor. Çağdaş eğitim çökmüş; ezber var, düşünce yok. Parası olmayan için sağlık hakkı kâğıt üzerinde. Terör bitmiyor çünkü güvenlik politikası var ama toplumsal barış yok. Milyonlarca sığınmacı meselesi ne insani ne akılcı biçimde yönetiliyor; sorun hem onlara hem bu ülkenin yoksuluna fatura ediliyor. Ve en tehlikelisi: Ümitsizlik. Umudunu kaybeden genç, bavulunu hazırlıyor. Giden sadece insan değil; akıl gidiyor, emek gidiyor, gelecek gidiyor. Günümüz Türkiye’sinde basının büyük kısmı gazetecilik yapmıyor; yaltaklanıyor. Yandaş medya, gerçeği haber yapmıyor; gerçeği örtüyor. Aynı manşetler, aynı kelimeler, aynı suskunluk. Gerçek gazeteciler ya işsiz, ya davalık, ya susturulmuş. Basın özgürlüğü kâğıt üzerinde; ekranda ise tek ses, tek ağız, tek merkez. Eleştiri “ihanet”, soru sormak “tehdit”, gerçek ise “algı” ilan ediliyor. Kadın cinayetleri adeta “olağan” kabul edilir noktasına geldi. Koruma kararları kâğıt üzerinde kalıyor, failler çoğu zaman cesaretini cezasızlıktan alıyor. Devlet önlem almıyor; sadece istatistik tutuyor. Kadınlar öldürülürken toplumdan “sabır”, kadınlardan “itaat” bekleniyor. Çocuk işçiliği artık gizlenmiyor bile. Okulda olması gereken çocuklar, sanayide, tarlada, merdiven altında. Eğitim sisteminin çöküşü, çocuk emeğiyle makyajlanıyor. Bu ülke çocuklarını koruyamıyorsa, geleceğini de koruyamaz. Uyuşturucu çeteleri mahalle aralarında değil; toplumsal boşluklarda büyür. Yoksulluk, umutsuzluk ve denetimsizlik birleşince gençler hedef olur. Sorun sadece güvenlik değil; sosyal çöküştür. Ama çözüm yine sadece polisle aranıyor, nedenlerle değil. 2025’te hayvanlar katlediliyor, ormanlar yok ediliyor, doğa rant uğruna parçalanıyor. Canlılar “yük”, ağaçlar “engel”, toprak “arsa” olarak görülüyor. Çevre hukuku kağıt üstünde, dozerler sahada. Bu tablo bir “kader” değil. Ne dış güç masalıdır ne de geçici dalgalanma. Bu, tek akla indirgenmiş bir sistemin, denetimsiz gücün ve hesap vermeyen yönetimin doğal sonucudur. Sorun tek tek kişiler değil; işlemeyen kurumlar, çöken denge–denetleme mekanizmaları, siyasetin halktan kopmasıdır. PEKİ ÇÖZÜM? Sihirli değnek yok ama akıl var: 1. Hukuk devleti yeniden kurulmalı. Yargı bağımsızlığı slogan değil, fiili güvence olmalı. Kimlik değil hukuk konuşmalı. 2. Liyakat zorunlu hâle gelmeli. Kamuya girişten üst yönetime kadar şeffaf, denetlenebilir sistem kurulmalı. Sadakat değil ehliyet. 3. Eğitim laik, bilimsel ve eşit olmalı. Tarikatlara teslim edilmiş bir gelecek olmaz. Eleştiren birey yetişmeyen ülke ilerleyemez. 4. Üretim ekonomisine geçilmeli. Çiftçi desteklenmeden gıda güvenliği olmaz. Sanayi hukuka güvenmeden yatırım yapmaz. 5. Sosyal devlet gerçek olmalı. Sağlık ve barınma, parası olana sunulan hizmet değil; yurttaşlık hakkı olmalı. 6. Göç politikası akıl ve insanlık temelinde yönetilmeli. Ne düşmanlık ne kör kabullenme. Plan, şeffaflık ve uluslararası sorumluluk şart. 7. Siyaset yeniden halkın denetimine girmeli. Güç sınırsızlaştıkça çürür. Meclis, medya ve sivil toplum nefes almalı. ÖZETLE, Türkiye’nin sorunu halk değil. Türkiye’nin sorunu halkı yok sayan bir siyaset anlayışıdır. Bu ülke yoksul olduğu için değil, kötü yönetildiği için bu hâlde. Çözüm ne dışarıda ne mucizede. Çözüm; akılda, adalette ve cesarette. Ve en önemlisi: Susmamayı hatırlamakta.
YAZARIN DİĞER YAZILARI