AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu'nda bir konuşma yaptı.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
"Asya, Avrupa ve Afrika'nın buluşma noktası, tarih, turizm ve kültür şehri Antalyamıza hepiniz hoşgeldiniz. Antalya Diplomasi Forumu'nun tüm insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
İnsanlığın küresel barışa, huzura, refaha duyduğu özlem artıyor. Bilimde, sanayide, ulaşım imkanlarında yaşanan o kadar gelişmeye rağmen temel sorunlarımızı halen çözemediğimizi görüyorum. İşsizlik, yoksulluk, açlık, çevre felaketleri küresel gündemin en üst sıralarında yer almayı sürdürüyor.
Ekonomiler büyürken, gökdelenler yükselirken, birilerinin cüzdanı şişerken maalesef hemen yanı başımızda çocuklar açlıktan ölmeye devam ediyor. Açlık virüsü her yıl dünyada koronavirüsten daha fazla ölüme neden oluyor. Bugün yer yüzünde her 10 saniyede bir çocuk sırf bir lokma ekmek bulamadı diye ölüyor.
Akdeniz'de, Sahra Çölü'nde veya karlı bir dağın tepesinde yitip giden hayatlar insanların içinde bulunduğu çaresizliği ortaya koyuyor. Sadece 2014'ten bu yana Akdeniz'in mavi suları 25 bine yakın umut yolcusunun mezarı oldu. Son 3 senede mülteci sayısı 2 kattan fazla arttı. Bu sayıya son 15 günde 2.5 milyon Ukraynalı da eklendi.
Hali hazırda 1 milyar insan günde 2 doların altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu rakamların her biri adaletsizliği göstermeye yeterlidir.
"BÖYLE DENKLEMDE KİMSE KENDİNİ EMNİYETTE HİSSEDEMEZ"
Kabul edelim ki böyle bir dünyada, hayal ettiğimiz kalıcı barış, huzur ve istikrar tesis edilemez. Böyle bir denklemde kimse kendini emniyette hissedemez. Nerede yaşarsak yaşayalım, hiçbirimiz başkasından banane diyemeyiz. Söndüremediğimiz her yangının, engelleyemediğimiz her zulmün eninde sonunda bizi de yakacağını bilmeliyiz.
Bu acı gerçeği Suriye'de, Yemen'de, Libya'da, Arakan'da ve daha birçok çatışma bölgesinde gördük. Medeni değerler çok ağır yara aldı. Uluslararası kuruluşlara güven iyice dibe vurdu. Terör örgütleri ve aşırılık tüm dünyada zemin kazandı. Kadim şehirler enkaz yığınına döndü. Kimi zaman coğrafi kimi zaman kültürel sebeplerle görmezden gelen bu bölgelerdeki yıkımın bedelini hep birlikte ödüyoruz.
Tarih ibret almayanlar ve kıssadan hisse çıkarmayanlar için tekerrür eder. Sadece tarih değil, acılar da tekrarlanır. Ukrayna meselesi bu hakikatin en son örneği olarak karşımızda duruyor.
"BATI, 2014'TE KIRIM'A SES ÇIKARSAYDI TABLO BÖYLE Mİ OLURDU?"
Türkiye hem Akdeniz hem Karadeniz ülkesidir. Ukrayna ve Rusya hem komşumuz hem de dostumuzdur. Gerilimin tırmanarak bu aşamaya evrilmesi en fazla bizi rahatsız etti, en çok bizi endişelendirdi. Komşumuz olan bir ülkenin egemenliğine saldırıları mazur göremeyiz.
Kırım'la ilgili net tutumumuzu 2014'ten bu yana her vesileyle ifade ettik. Gerek Rusya, gerekse Ukrayna ile yaptığımız görüşmelerde bu meseleyi hep gündemde tuttuk. Eğer 2014'te Kırım'ın işgaline tüm Batı, tüm dünya ses çıkarmış olsaydı acaba bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır mıydık?
Ama Kırım'ın işgaline sessiz kalanlar şimdi bir şeyler söylüyorlar. İyi güzel de, adalet bu yerkürenin belli bir bölümünde geçerli, belli bir bölümünde geçersiz mi? Bu nasıl bir dünya?
Bu haksızlığın giderilmesinde gereken destek gösterilmedi. Ukrayna haklı davasında yalnız bırakıldı. Evlerini terk eden sivilleri, korku ve endişe dolu çocukları, ölen masumları gördükçe üzüntümüz katlanarak artıyor.
"RUSLARA KARŞI FAŞİZAN ADIMLAR KABUL EDİLEMEZ"
Ekranları başında bizi izleyen tüm dostlarımıza diyorum ki, hep birlikte biz barışın dünyasını kurmaya mecburuz, savaşın değil. Gelinen aşamada yangına körükle gitmenin, ateşe benzin dökmenin kimseye faydası olmayacaktır. Ukrayna halkının mücadelesine leke sürecek adımlardan imtina edilmeli. Batı ülkelerinde yaşanan Rus kültürüne yönelik ve Ruslara yönelik faşizan adımlar asla kabul edilemez.
Almanya'da bir orkestra şefi Putin'in arkadaşı olduğu için görevden alınıyor. Yine başka bir Avrupa ülkesinde dünyaca meşhur, Rus kültürünün meşhur Dostoyevski eserleri yasaklanıyor. Biz bunu, bir zamanlar Hülagü'nün Irak'ta kütüphanaleri yaktığı döneme benzetiyoruz. Yeni Hülagü'ler istemiyoruz.
25-30'a yakın liderle görüşmelerim oldu ve devam ediyor. Aynı şekilde dışişleri bakanımın, bakan arkadaşlarımın görüşmeleri devam ediyor. Yaptığımız tüm görüşmelerde çözüm tekliflerimizi muhattaplarımızla paylaşacağız. Bölgemizde barış için Montrö'nün yetkilerini kullanmak dahil elimizdeki tüm imkanları kullanacağız.
"SİSTEM İFLAS BAYRAĞINI ÇEKMİŞTİR"
Sorunları içinden çıkılmaz hala getiren esas sorunları gözden kaçırmamalıyız. Bu sorunların gerisinde 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan müesses nizam vardır. BM üyesi 193 ülkenin kaderini, 5 ülkenin insafına bırakan bu sistemin adaletsizliği malumdur. Ukrayna kriziyle birlikte sistemin çok büyük açıklar olduğu ortaya çıkmıştır.
Sistem iflas bayrağını çekmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda alınan kararların bağlayıcılığı olmayınca, gerekli adımlar atılamamıştır. 143 üye 1 üyeye karşı oy kullandı ama netice alınamadı. Böyle bir adalet olur mu? Daha adil bir dünyayı ortaya koymak için, sistemin reforme edilmesi gerektiğini hep söyledik.
Veto yetkisini elinde tutanlar, gücü paylaşmak istemedikleri için sistemde reform yapılamamaktadır. Geçici üye olmak için de çeşitli lobiler, kulisler yapılıyor. Yahu olsan ne yazar? Bir faydası yok. Asıl iş o 5 üyede. Onlardan biri ne derse o oluyor.
Bizim gibi doğru bildiklerini yüksek sesle haykırmaktan çekinmeyen ülkeler ise çirkin ithamlarla susturulmak istendi. Biz dünya 5'ten büyüktür derken, milletimizin hakkıyla beraber tüm insanlığın hakkını savunmaya çalışıyorduk. Aynı gerçeği güvenlik konseyi daimi üyeleri tarafından da anlaşıldığını düşünüyorum. Tüm insanlığa hizmet edecek yeni bir güvenlik mimarisi kurulması şarttır."
