Koyunlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Burhan Bozgeyik

3 yıl önce

Dünya dünya olalı belki de en “tuhaf” devresini yaşıyor. Bir grup insan (insan dedikse sözün gelişi) ellerindeki bilim ve teknolojiyi, çok güçlü medyayı ve ekonomik gücü kullanarak akıllara durgunluk verecek projeler üzerinde çalışıyor. Bundan yıllar önce Frankenştayn hikâyesini okumuştum. O kitapta çılgın bir doktor, “canavar insan” meydana getirmeye çalışmaktaydı. Bu “çılgın adamlar” ise, türlü metotlarla dünya nüfusunu azaltmaya çalışıyor. Bundan öte, insanlara çip takıp onları bir robot gibi istedikleri şekilde yönlendirmek istiyor. Sözün özü, insanları koyunlaştırmak, sürü haline getirmek, çobanın kaval çalmasıyla sürüyü harekete geçirmesi gibi, bir komutla milyonlarca insanı harekete geçirmek istiyorlar. 

Son Davos toplantısının konusu işte bu proje idi. O toplantıya katılan bazı kimseler, “İşte şu gördüğünüz nesil, son ‘normal insan’ nesli” diye açıklama yapmışlardı. Derken o adamların dedikleri gibi insanlara bir haller olmaya başladı. Önce okumayı bıraktılar. Yüz milyonlar, hatta milyarlar, ellerinde “akıllı telefonlar” ile âdeta bir zombiye dönüştü. Sonra yağmur gibi sunî gündemler üretilmeye başlandı. Bir koronavirüs hikâyesi çıkartıldı. Ağızlara gem vurulur gibi maske vuruldu. Siz şu tuhaflığa bakın, ormanlık alanda bile tek başına dolaşan insanlar ağızlarını, burunlarını maske ile kapatarak karbondioksit solumaktan çekinmediler.

Dünya çapında bir “aşı terörü” estirildi. Aşı üreticileri, aşıyı satıp milyar dolarlar kazandılar, ancak aşıyı sattıkları ülkelerle, “aşıdan dolayı kendilerine dava açılmayacağına dair” anlaşma imzaladılar. Aşı vurulurken de o firma adına her aşı vurulana bir anlaşma metni imzalatıldı. O metinde, neticeden ve yan tesirlerden dolayı o firmaya dava açılmayacağı belirtiliyordu.

Hemen hemen bütün medeni ülkelerin anayasalarında ve kanunlarında insan vücuduna zorla müdahale edilemeyeceği hükme bağlanmıştı. Ancak bu hususta “hile-i şer’iye” yapılmaya, hukuka karşı “hülle” uygulanmaya başlandı. Bazı sözde bilim adamları; “Aşı vurulmayanlar resmî dairelere alınmasın, toplu taşıma vasıtalarına, uçaklara bindirilmesin, seyahatleri kısıtlansın, AVM’lere ve marketlere girmesin, hatta bunlara kız da verilmesin, dahası köpeklerin aşılanması gibi bunlar da zorla aşılansın vs…” demeye başladı.

Bu gibi uçuk, kaçık beyanatlara karşı, yazımızın başındaki güruhun “koyunlaştıramadıkları” taife şu şekilde gayet makul ve mantıklı müdafaada bulunmaktaydı:

“Allah-u Teâlânın vermiş olduğu en değerli emanet olan canı korumak elbette gerekli. İşte biz bunun için aşı vurunmuyoruz ve korumakla mükellef olduğumuz çocuklarımıza ve aile fertlerimize de vurdurmayacağız. Bu bizim tercihimiz. Çünkü aşıyı üreten firmalar bile yan tesirlerinin ne olacağını tam olarak bilemiyor. 8 sene içerisinde tesiri görülebilir, diyorlar. Hem dünyada çok ciddi araştırmacılar ve bilim insanları aşılarla ilgili karşıt görüş belirtiyorlar. Madem aşı vurmak mecburiyeti yok. Zaten böyle bir mecburiyet totaliter idarelerde bile olamaz. Öyle ise bırakınız, isteyen vurunsun, isteyen vurunmasın.”

Bu da makul ve mantıklı bir açıklama ve teklif değil mi? En azından, “Aşı vurunmayanlar, vahşi hayvanların uzaktan iğne ile avlanması gibi, avlansın!” gibisinden saçma sapan teklif getirenlerinkinden daha mantıklı değil mi?

O malum adamlar çok uğraştı, insanları okumaktan, düşünmekten, ölçüp tartmaktan uzaklaştırdılar. İnsanların mühim kısmını âdeta koyunlaştırdılar.

Ancak sağıma, soluma bakıyorum, ümit verici miktarda hâlâ koyunlaştıramadıkları bir kitle var. Muhakeme yapıyor, araştırıyor, sorguluyor, ölçüp biçiyor, körü körüne gitmiyorlar. Ne mutlu bunlara… Gates’in, Musk’un, bilmem kimlerin koyunlaştıramadıklarına selam olsun. O çılgın manyaklar, dünyayı insanlığa zehir zıkkım ettikten sonra Mars’a kaçabileceklerini zannediyor. Ancak onların akıbeti de Frankenştayn hikâyesindeki gibi olacak. Görünen köy kılavuz istemez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI