USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Unutulan/unutturulan farzlar (3)

11-09-2020

Gıybetin Haram Oluşu

Gıybet etmek, yani bir başka şahıs hakkında, onun olmadığı yerde, onun hakkında, onun hoşlanmayacağı şekilde konuşmak, kesin haramdır. Bunu yapmak, adam öldürmek, faiz yemek, içki içmek gibi “ekberü’l kebâir” günahlardandır. Yani, EN BÜYÜK GÜNAHLARDAN biridir. Maalesef, “gıybet etmemek” farzı, günümüz toplumunda neredeyse bütünüyle terke uğramış gibidir. Bununla ilgili bir hatıramı nakletmek isterim:

Yaklaşık on sene önceydi, biraderim Orhan Bey’le şöyle bir çalışma yaptık. Akrabaların, ahbapların yaşadıkları köyleri ziyaret edecektik. Ziyarete giderken de, hediye olarak kitap götürecektik. Her bir köy için şöyle bir paket yaptık: Kur’an-ı Kerim, Kur’an Elifbası, bir hadis kitabı, bir ilmihal kitabı, bir tefsir kitabı, çocukların ve gençlerin okuyacakları tarih kitapları… Her gittiğimiz köyde bu hediye paketini teslim ediyor ve şöyle diyorduk: “Bakınız, sizin belli mevsimler dışında vaktiniz bol. Köy odasında da sık sık bir araya geliyorsunuz.

Bu bir araya gelişinizde, gıybet, dedikodu edeceğinize, bu eserlerden okuyunuz. Hem fuzulî ve günaha sevk edici konuşmamış olur, hem de sevap kazanırsınız. Lütfen gıybeti terk edelim. Bildiğiniz gibi, gıybet en büyük günahlardandır. Vs…” Bu minval üzere konuşuyorduk. Bu konuşmamızın tesiri en fazla 10-15 dakika sürüyordu. 15 dakikanın sonunda, muhataplarımız bir bizim yüzümüze bakıyor, bir birbirlerinin ve ondan sonra sazı ellerine alıp başlıyorlardı gıybete… “Şu şöyle dedi! Bu böyle yaptı!” Bu trajikomik durum karşısında ne yapacaktık. “Kellim kellim lâ yenfa” yani “söyle söyle sen dinle!” misali, biz söylemiş, biz dinlemiş oluyorduk…

Bu yapılanın haklı hiçbir gerekçesi yok. Ancak onları gıybet yapmaya sevk eden o kadar çok “teşvikçi” var ki… En başta da bir kısım medya ve en başta da politikacılar… Haber programlarından tutun da, spor ve magazin programlarına kadar TV’lerde yayınlanan programlara bakınız, gıybetten geçilmiyor. Bilhassa magazine ağırlık veren gazetelere bakınız, gıybetten geçilmiyor. Öyle öyle… Artık gıybet sanki normal ve meşru bir fiil haline gelmiş durumda. Hâlbuki bizi yaratan Rabbimiz, gıybeti, şiddetle yasaklamıştır. Ayet-i kerimede, gıybet etmek, “ölü kardeşinin etini yemeye” benzetilmiştir. Hucurât Suresi’nin 12. ayet-i kerimesine mealen bakalım: “Ey iman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”

Bediüzzaman’ın eserlerinde 22. Mektup’ta bu ayet-i kerime genişçe tefsir edilmiştir. O bahsin bir bölümünü iktibas edeceğiz: “İşte, ‘Eyuhibbu ehadüküm en ye’küle lahme ahiyhi meyten’ ayetinde altı derece zemmi zemmeder (bu çirkin fiili kötüler, ondan sakındırır). Gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder (sakındırır). Şu ayet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki: Malumdur, ayetin başındaki hemze, sormak, “âyâ” mânâsındadır. O sormak manası, su gibi, ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî (gizli bir hüküm) var. İşte, birincisi, hemze ile der: Âyâ (‘Sen bu işi nasıl yaparsın!’ mânasında kullanılan hayret ifadesi), suâl ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?

İkincisi: ‘Yuhibbu’ lafzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?

Üçüncüsü: ‘Ehadüküm’ kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?

Dördüncüsü: ‘En ye’küle lahme’ kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?

Beşincisi: ‘Ahiyhi’ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?

Altıncısı: ‘Meyten’ kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh (çirkin) bir işi yapıyorsunuz?”

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?