USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Dünyanın en mütevazı devlet reisi

05-04-2024

Hz. Âdem Aleyhisselam’dan itibaren bütün peygamberlerin ilk işleri, İslâm’ın bütün hükümlerini uygulayacakları bir devlet kurmaktı. Rabbimizin emri ve ilk farzı, devlet kurmaktı. Peygamber Efendimiz (asm) Medine’ye hicret ettiğinde İslâm devletinin temelini attı. Tarihe baktığımızda dünyanın en büyük devletleri İslâm devletleridir. İşte bütün o devletlerin temelini de Peygamber Efendimiz (asm) atmıştır.

Peygamber Efendimiz (asm), her sahada olduğu gibi, yaşayışta ve mütevazılıkta da bütün insanlığa örnek ve rehberdi. 27 gazada başkumandan olarak bulunmuş, ayrıca bir devlet başkanı olarak 47 seriyye hazırlamıştır. Çuvallar dolusu altın ganimet, cizye ve haraç alınmıştır. O bol imkânlar içerisindeyken de Sevgili Peygamberimiz son derece mütevazı bir hayat yaşamıştır. Bu konuyla ilgili hadis-i şeriflere bakalım:

Ebû Mûse’l-Eş’ari (ra), amcası Ebû Âmir’in kumandanlığını üstlendiği bir seriyyeye katılmış, bu seriyyede amcası şehit düşmüş, kumandayı kendisi üstlenmişti. Bu seferde ordu zafer kazanmıştı. Ebu Musa’l-Eş’ari, Medine’ye dönünce, Peygamber Efendimizin huzuruna gitti. Bu kısmı kendisinden dinleyelim: “Hâne-i Saâdet’te Nebî salla’llahu aleyhi vesellemin huzura girdim. Resûlullah, hasırdan örülmüş ve üzerine (ince) şilte serilmiş bir taht üstünde yatıyordu. Hasırın örgüleri vücudunun arkasına ve iki tarafına iz etmiş bulunuyordu.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 330)

Benzer bir hadiseyi bir de Hz. Ömer’den (ra) dinleyelim: “Resûlullah’ın yanına girdiğimde altında kuru bir hasırdan başka bir şey yoktu. Başının altında içi lif dolu meşinden bir yastık vardı. Ayaklarının ucunda da debağette kullanılan karez ağacının yaprakları dökülmüştü. Baş ucunda da ufak bir su kırbası asılı bulunuyordu. Gördüm ki vücudunun bir tarafına hasır tesir etmişti. (Vücudu yol yol olmuştu). Bunu görünce ağlamaya başladım. Resûlullah: ‘Ne ağlıyorsun’ diye sordu. Ben de, ‘Ya Resûla’llah Kisrâ, Kayser dünyanın nimeti ve ziyneti içinde yüzüyorlar. Cenâbınız ise Allah’ın peygamberisin. (Bu ni’met ve ziynete sen müstahaksın, onlar değil) dedim. O, ‘Ya Ömer! Dünya ni’meti onların, âhiret saâdeti de bizim olmasına râzı değil misin?’ buyurdu.” (a.g.e., c. 11, s. 211)

Benzer bir hadis-i şerif, Abdullah b. Mes’ud Hazretlerinden şöyle rivayet olunmuştur:

“Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem bir hasır üzerinde uyumuşlardı, uykudan kalktı, fakat hasır vücudunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine:

“‘Yâ Resûla’llah! Sizin için yatak tedarik etsek olmaz mı?’ dediler.

“‘Benim dünya ile ne işim var. Ben, dünyada bir ağaç altında gölgelenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim’ buyurdu.” (Riyâzü’s-Sâlihîn, c. 1, s. 515, 488 no’lu hadis)

Dünyanın en muhteşem, en heybetli devletinin reisi olan Peygamber Efendimiz (asm), devlet işlerinin ekseriyetini Mescid-i Nebevi’de görürdü. Burası da dünyanın en mütevazı “başkanlık binası” idi. Mescidin duvarları taştan, kerpiçten yapılmış, mescide üç kapı konulmuştu. Bu kapılardan birisi umûma mahsus geride idi. Birisi Resûlullah’ın Hâne-i Saâdet’ten mescide girmesine mahsus idi. Üçüncü Bâb-ı Rahmet denilen kapı idi. Direkleri hurma ağacından dikildi. Mescidin üstü örtülmeyip yalnız hurma dalları konularak güneşten muhafaza hususu temin edildi. Resûl-i Ekrem’e:

“‘Üstünü örtüp tavan yapsanız!’ diye teklif olundu da Resûl-i Ekrem:

“‘Yetişir! Mûsa’nın çatısı gibi çatı yoktur’ buyurdu.

Mescidin bir tarafına Ezvâc-ı Tâhirat’a mahsus odalar yapıldı. Üzerleri hurma dallarıyla örtüldü. Bugün Kabr-i Saâdet’in bulunduğu oda Hazret-i Âişe’ye tahsis edildi. Mescid-i Saâdet’in sofası da fukara-yı ashaba tahsis buyruldu. (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 115)

Medine-i Münevvere’deki müzede, Mescid-i Nebevi’nin bu şeklinin minyatür olarak yapılmış halini görmüştüm. O müzede, Peygamber Efendimiz’in medfun bulunduğu, Hz. Âişe validemizle birlikte yaşadıkları odadaki eşyalar da sergilenmişti. Zaruri birkaç eşya, o kadar…

Ya Resulallah (asm) Seni örnek alsaydık bu halde mi olurduk! Gazze böyle perişan, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz böyle esir mi olurdu?.. O dünyanın en mütevazı, İslam’ın bütün muhaliflerine diz çöktürmüş şanlı bir komutan ve reisler reisi idi…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?