USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Unutulan / unutturulan gerçekler

16-08-2019

Sanki “gizli bir el” bu ülke insanlarının hafızasını bütünüyle silmek istiyor. Bilgisayardaki “delete tuşu”na basıp bütün bilgileri yok etmek isteyenler gibi, bu ülkenin bütün tarihini, bütün kültürünü, bütün mâzisini silmek, hafızalardan kazımak istiyor. O silicilere, kazıyıcılara inat, biz, ısrarla bu ülkenin temel gerçeklerini, temel tarihî hakikatlerini, temel değerlerini hatırlatacağız. Buyurun bunlardan bir güldeste sunalım:

Adına “Anadolu” da denilen bu ülke, 1071 Malazgirt zaferi ile İSLÂM diyarı olmuştu. Bu vatan toprağının her beldesinin bir fetih hikâyesi var. Zira bu topraklar öyle kolay kazanılmadı. Her bir fetih hikâyesinin içinde binlerce şehit, binlerce gâzi destanı var. Bugün, Söğüt, İzmit, İzmir, İstanbul, Diyarbakır, vd. diyoruz. Hele açın da tarihin sayfalarını okuyun, bu şehirler, bu beldeler nasıl fethedildi?

 

Bu topraklarda bir de “Kurtuluş Savaşı” yapıldı. Evet tam yüz sene önce ülkemiz işgal edilmişti. Asırlardır BİZE ve DİNİMİZE düşman olanlar tarafından Doğu Anadolu, Marmara, Ege, Akdeniz, Güneydoğu bölgeleri işgal edilmişti. Zorlu bir mücadele verildi. Birinci Dünya Savaşı’nda bir buçuk milyon evladını şehit vermiş, bir buçuk milyon evladını gâzi olarak yaralı ve bîtab vaziyette kucağına almış bu millet; kurtuluş mücadelesine giderken; “Yunan gâvuru gelip size şapka giydirecek, Kur’an’ı abdesthane kâğıdı yapacak, Ermeni Vasil size vali olacak!” Sözlerini unutmamış, bu ihtimal yüreklerini dağlamış ve yaralı vaziyette cepheye koşmuşlardı.

Kurtuluş mücadelesini yöneten TBMM, 23 Nisan 1920 günü duâlarla, tekbirlerle açılmıştı. O tarihten itibaren zafer kazınılıncaya kadar her gün, Meclis, çalışmasına Kur’an-ı Kerim okunarak, duâ edilerek başlamıştı.

1921 ve 1924 anayasalarının ikinci maddelerinde devletin dininin İSLAM olduğu belirtilmişti. O tarihlerde mahkemelerde şer’î hukuk uygulanmaktaydı. Yani hâkimler hükümlerini Kur’an’a, Sünnete, İcma’a ve Kıyas’a dayanarak veriyorlardı. (Yargı reformunun konuşulduğu bugünlerde bu gerçek de göz önünde bulundurulmalı.)

 

1935 tarihine kadar Cuma günü, haftalık tatil günüydü. 

1934 tarihine kadar Ayasofya’da beş vakit namaz kılınıyordu. Beş vakit ezan okunuyordu. Yani Ayasofya Camii CAMİ olarak hizmet veriyordu.

Bu vatana bin yıl boyunca “ırkçılık mikrobu” girememişti. Türk, Kürt, Zaza, Arap, Laz, Çerkez, Arnavut, Boşnak ve sair unsurlar İSLAM çatışı altında birleşmiş, yekvücut olmuşlardı. Irklar, Cenab-ı Hakk’ın rengârenk yarattığı çiçekler gibi, bu vatanda açmış birer gonca gül gibi güzelliklerdi. Tanışmak, kaynaşmak, farklı kültürlerle hemhal olmak için birer vesile idi. İSLAM esas ve temel oldukça, ırk bir güzellikti, bir çeşni idi. Bu vatanda yaşayan gayr-ı müslim tebaa ise (Ermeni, Rum vs.) Ehl-i Zimme idi. İslam’a göre, onların can, mal, namus emniyetini korumak da en başta Müslümanlara farz idi. Onlara eziyet vermek yasaktı. Onların da hukuku mahfuzdu.

1919’da, yani yüz yıl önce Irak’ta (dolayısıyla Musul-Kerkük, yani bütün petrol bölgeleri), Suriye’de hakkımız-hukukumuz vardı. Dünyanın en incelenmeye değer olayı şudur ki: 1910-1918 yılları arasında 8 senede tam 18 ülkeyi kaybettik. Bunun tarihte bir örneği daha yoktur. Bu hâdise her yönüyle incelenmeye değer.

Bu ülkede bin yıl boyunca kendimize has bir kılık-kıyafetimiz, kendimize has bir kültürümüz, harsımız, kendimize has bir yazımız, kendimize has bir dilimiz var olmuş, hükümferma olmuştu. Bir milleti millet yapan bütün bu değerler değiştirilmek istendi. Bunun da dünya tarihinde örneği yoktur. Bu değişiklik nedeniyle yüz binlerce nadide eser, milyonlarca arşiv vesikası bir anda okunmaz olmuştur. Oysa o arşiv vesikaları yalnızca bizim tarihimizin değil, dünya tarihinin temel vesikaları idi. O vesikalar olmadan gerçek dünya tarihi yazılamazdı.

Tuhaftır, tarihimizin temel gerçekleri tarih kitaplarında yer almamakta. O kitaplara baktığımızda tarihimizle ilgili kısma gelince sanki “delete tuşuna” basılmış gibi. En iyisi siz, Ctrl-Z’yi kullanın, silinen kısımları geri çağırın ve tarihe bir de öyle bakın, öyle okuyun.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?