USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Tuhaf işler

05-08-2019

Ülkemiz nüfusunun yüzde 99’u Müslüman. Bu ülkede bin yıla yakın şer’i hükümler uygulanmış. Gel görelim ki günümüzde bu ülkede çok tuhaf uygulamalar görülmekte. İnsanın aklının havsalasının almadığı uygulamalar. Bunlardan iki tanesine birlikte bakalım:

Ülkemizde oynanan futbol karşılaşmalarına “yılbaşında” ara verilir. Niçin? Liglerimizde oynayan Hıristiyan oyuncular “Noel tatillerini” yapsınlar, memleketlerinde Noel kutlamalarına katılsınlar diye… Gel görelim aynı futbol federasyonu, Hıristiyanlar oyuncular için gösterdiği bu toleransı Müslüman oyuncular ve ligleri takip eden Müslüman seyirciler için göstermez. Ramazan-ı Şerif’te liglere ara vermez, karşılaşmaları tehir etmez. Hatta mübarek bayram günü bile lig maçlarının oynandığını bilirim.

Bu sene herkes şahit oldu. Bazı maçlarda on binlerce insan -ki bunların çoğu oruçlu idi ve teravihe gitmeyi düşünen insanlardı- huzurlu bir şekilde iftar yapamadı, teravih namazını kılamadı. Hakeza oyuncular da öyle.

 

Adana Demirspor Teknik Direktörü Ümit Özat, bu mühim konuya parmak basarak düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Yabancının Christmasını düşünüyorsak, Müslümanların da Ramazan’ını düşünmeliyiz.”

Bu değerli teknik direktörü tebrik ederiz. Öte yandan; “Ne var canım, oyuncular da o gün oruç tutmayıversin. Onların yerine biz tutarız. Hem sonradan kaza ediverirler!” gibisinden işkembe-i kübradan ahkâm kesen teknik direktörleri de bu zihniyetlerinden dolayı kınıyoruz. Behey muhteremler! Böyle diyeceğinize futbol federasyonuna şu şekilde çağrıda bulunmanız daha doğru olmaz mıydı? “Burası İslâm ülkesi. Madem Hıristiyan oyunculara bir kolaylık gösteriliyor ve jest yapılıyor, Müslüman oyunculara da bu jest yapılmalı. Hem sadece oyuncular değil bütün seyirciler de bu durumdan etkilenmekte. Müslüman seyircilerin Ramazan-ı Şerif’i manevî iklimine uygun yaşamaları engellenmemeli!”

Bizde Ramazan’da, maç esnasında bile oyuncuların oruç açmalarına fırsat tanınmazken ve sözde “bizim” teknik direktörler tarafından fırçalanırken, Fransa birinci liginde oynanan bir karşılaşmada maçın hakemi tam da iftar saatinde maçı durdurmuş ve Müslüman oyuncunun orucunu açmasına imkân tanımıştır. Buyurun bakalım!..

 

Ülkemizdeki “tuhaf işlerden” ikincisini anlatalım. Ülkemizde “mecburî eğitim garabeti” yaşanmakta. Adına 4+4+4 denilmekte. Bu sisteme geçildikten sonra, köylerdeki ilkokullar kapatıldı. “Taşımalı eğitime” geçildi. Çocuklarını gözlerinden dahi sakınan aileler “mecburen” ciğerparelerinin kilometrelerce ötedeki ilçelere gitmelerine seyirci kaldı. Hele üzerine titredikleri kız çocuklarının ortaokul ve lise çağlarında ilçelerdeki yurtlarda kalışlarını elleri yüreklerinde seyreder oldu.

Gerek çocuklar okumak istemezlerse, gerek veliler türlü sebeplerle çocuklarını okutmak istemezlerse, işte o vakit devreye resmî kurumlar girmekte, çocuklar ailelerinden alınmakta, ailelere (anne-babaya) cezaî işlem yapılmakta, dolayısıyla aile müessesesi paramparça olmakta. Çocuklar ve ebeveyn mutsuz ve perişan olmaktalar. Buyurun size capcanlı bir misal: Hatay’ın Erzin ilçesinde Ali-Sümeyra Algül çiftinin beş çocuğu üç ay önce, “eğitim tedbiri” iddiasıyla Sosyal Hizmetler Dairesi tarafından alıkonuldu. Hikâye hayli uzun ve yürek dağlayıcı. Bu çiftin iki kız çocuğu; “Biz okula gitmek istemiyoruz. Biz dinî eğitim almak ve evimizde kalmak istiyoruz!” diyor. Aile de çocukların bu kararına saygı gösteriyor. Ancak durum “yetkililerce” öğrenilince harekete geçiliyor. Sadece o iki çocuk değil, ailenin süt emen bebekleri hariç, diğer beş çocuğu aileden alınıp Sosyal Hizmetler Dairesi’nin yurtlarına götürülüyor. Anne Sümeyra Hanım, “Çocuklarım orada durmadan ağlıyorlar. Bebeğimi de bir yaşına gelince bizden alacaklarmış!” diyor ve bu anne de üç aydan beri gözyaşı döküyor.

Soru şu: Hürriyetin ön planda olduğu ülkelerde bu şekilde “mecburî eğitim” olur mu? Ailenin çocuklarını ellerinden almak doğru mu? Bu tavır ve bu sistem gerçekten millî mi?  Aileden sorumlu sayın bakan da bir anne. Beş çocuğu elinden alınan bu annenin feryadı karşısında ne yapmayı düşünüyor? Benim görüşüm net: Bütün çocuklar derhal ailelerine verilmeli ve şu “zorunlu eğitim”in açtığı yaralar göz önüne alınarak bu sistem acilen masaya yatırılmalı. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?