USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Terbiyesizliğin lüzumu yok!

16-02-2024

İnsan, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı en mükerrem mahluktur. İnsanın “gerçek insan” olması, güzel ahlak sahibi olmasına bağlıdır. İnsanın güzel ahlak sahibi olması için de “en güzel ahlak sahibi” olan ve Rabbimizin, “Ve inneke le’alâ huligin azîm” [Ve sen elbette yüce bir ahlâka sahipsin.] (Kalem Sûresi / 4) buyurduğu Sevgili Peygamberimiz’in (asm) ahlakı hasenesini örnek alması lazımdır.

Gerçek insan, “terbiyeli insan”dır. İslâmiyet, aynı zamanda “terbiye eğitiminin” en yücesine sahip bir nizamdır. İslâm’da terbiye gözden, yani bakıştan başlar. Namaz kılarken, eller bağlanacak, Kâinatın Sahibi’nin dergâhında edeple durulacak, göz ise secde mahalline bakacaktır. Rükuda, secdede, tahiyyatta gözün bakacağı yerler bellidir. Göz namazda iken sağa sola bakmayacaktır. Böyle yaptığı takdirde göz o anda terbiyesiz olur. Namaz dışında iken göz nâmahreme bakmayacaktır. Kâinattaki Cenab-ı Hakk’ın san’at eserlerini seyredecek, tefekkür edecek; san’ata bakıp Sâni’i düşünecek, eserlere bakıp, o eserleri yaratan Rabbü’l-Âlemin’in esma, sıfat, ef’al ve şuûnatını düşünecektir.

Bediüzzaman Hazretleri, meâlen; “Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara cennet vermek suretiyle satın almıştır” buyrulan, Tevbe Sûresi’nin 111. âyet-i kerimesini tefsir ederken gözün ve diğer duyguların vazifesi için şöyle demektedir:

“Mesela, göz bir hâssedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyir ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni’-i Basîr’ine satsan ve onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalaacısı ve şu âlemdeki mu’cizat-ı san’at-ı Rabbâniye’nin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.

“Mesela, dildeki kuvve-i zâikayı [tat alma duygusunu], Fâtır-ı Hakîm’ine [her şeyi bir maksada uygun ve hikmetle benzersiz bir şekilde yaratan Allah’a] satmazsan belki nefis hesabına, mide namına çalıştırsan o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder [düşer]. Eğer Rezzâk-ı Kerîm’e [Bütün mahlukata münasip rızık veren ve bol ikram sahibi olan Allah’a] satsan o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazinelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri [şükreden müfettişi] rütbesine çıkar.

“İşte ey akıl, dikkat et! Meş’um [uğursuz, kötü] bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede? Ey göz, güzel bak! Âdi bir kavvad [arsız] nerede, kütüphane-i İlahî’nin mütefennin bir nâzırı nerede? Ve ey dil, iyi tat! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazine-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?

“Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzaları kıyas etsen anlarsın ki hakikaten mü’min cennete lâyık ve kâfir cehenneme muvafık bir mahiyet kesbeder. Ve onların her biri, öyle bir kıymet almalarının sebebi; mü’min, imanıyla Hâlık’ının emanetini, onun namına ve izni dairesinde istimal etmesidir [kullanmasıdır]. Ve kâfir, hıyanet edip nefs-i emmare hesabına çalıştırmasıdır.” (Sözler, 6. Söz, s. 32-33)

İslâmiyet bu şekilde insanın “terbiyeli” olmasını esas alır. Şuurlu Müslümanlar, kız olsun, erkek olsun, çocuklarının “güzel ahlaklı” olmasına gayret eder. Şeytan ve şeytanın aveneleri ise insanı baştan çıkarmaya ve onların bütün duygularının terbiyesiz olması için çalışır. Onların hayat prensibi budur: Terbiyesiz insan yetiştirmek… Medyada, roman, hikâye, senaryo gibi ürünlerde, sinema, tiyatro, TV ürünlerinde, sosyal medyada bütün yaptıkları, tek kelime ile terbiyesizliktir. Kadınları elbisesiz ya da elbisesizliğe yakın kıyafetlerle teşhir ederler. Zina gibi insanlığın en iğrenç, en şeni’ fiilini ulu orta teşhir ederler. İnsanı kolayca terbiyesiz yapmak için içki, kumar, uyuşturucu, spor karşılaşmalarını teşvik etmektedirler. (Spor karşılaşmalarındaki yüz kızartıcı küfürleşmelere bakınız. O atmosferin sihrine kapılanda terbiye kalır mı?)

Mücahid Müslümanlarla başa çıkamayacaklarını anlayan Batı dünyası ve şeytanın bütün aveneleri [yardımcıları] Müslümanları terbiyesizleştirmek için bütün güçlerini sarfetmiş, bu uğurda trilyonlarca dolar harcamaktan çekinmemişlerdir.

Müslüman, kendi nefsine ve çocuklarına; “Terbiyesizliğin lüzumu yok!” demeli, gözüne, kulağına ve bütün duygularına Sünnet-i Seniyye rehberliğinde terbiye eğitimi vermelidir. Terbiyemizi takınırsak gerçek Müslüman olacağız. İşte o vakit cihadı da hatırlayacağız… Şeytanın avenelerinin de en büyük korkusu budur…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?