USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

“Sen bana ördek dedin!”

06-07-2020

Gazetecilik, dünyanın en stresli mesleğidir. Bu kesin. Bazı ülkelerde de buna ilaveten, “dünyanın en tehlikeli mesleği”dir. Ülkemizdeki gibi… Ülkemizde gazeteciliğin tarihine baktığımızda; pek çok gazetecinin suikasta mâruz kaldığı, yüzlercesinin hapsedildiği, hele Tek Parti devrinde, Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra birçok gazetecinin kodese konulduktan sonra, “Yalvarın da kurtulun!” diye telkinâta mâruz kaldıkları, bilhassa diktatörlük zamanlarında ve darbe devrelerinde onlarca gazete ve derginin kapatıldığı, onlarca gazeteci hakkında tâkibat açıldığı tarihî bir gerçektir.

Gazetecilik bu kadar stresli, bu kadar tehlikeli iken, bir de işbaşında havadan nem kapan, en ufak tenkide tahammül edemeyen idareci varsa, yandı gülüm keten helva… Bir zamanların Uganda Diktatörü İdi Amin’in, “İfade özgürlüğü var ama, ifade ettikten sonra olacakları garanti edemem” dediği gibi diyen idareciler işbaşında ise haydi gelin de gazetecilik yapın bakalım…

Ülkemizin yakın tarihinde son derece müsamahakâr idareciler de gelmişti. Meselâ merhum Erbakan Hocamız gibi… Kendisini en ağır şekilde eleştiren, devamlı karikatürlerini çizen gazetecileri mahkemeye vermek şöyle dursun, onlara hep iltifat etmişti. Kendisini en ağır şekilde eleştiren sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri hakkında tek kelime laf ettiği duyulmamıştı. Bir nezaket timsaliydi. Hâkeza Bülent Ecevit, Süleyman Demirel de öyle… Demirel, başbakan iken kendisine ağır şekilde hakaret (küfür) ettiği için hapsedilen bir köylünün varlığından haberdar olunca avukatı Yaşar Topçu’ya talimat vererek; “Git şu adamcağızı hapisten kurtar. Kim bilir ne yaptık da canını acıttık, o da dayanamayıp bize saydırmış!”  Yine Demirel, kendisini en ağır şekilde tenkit eden Levent Kırca’nın gösteri çadırı yanınca, Kırca’ya, o günün parasıyla 1,5 trilyon liralık çek yazıp verdiğini, ancak Kırca’nın bunu nezaketle reddettiğini Kırca’nın kendisinin verdiği bir röportajda okumuştum. Kırca, “Ben bu parayı alırsam, sizi tenkit edemem. Ben de bu işe gelemem!” demişti.

Gelelim günümüze… Günümüzde, basının başındaki en büyük belâ, kraldan çok kralcılar. “Yağmur yağıyor!” deyince, “Sen bana ördek dedin!”  diyen süper zekalılar! Meşhur kıssadır. İki kişi arasında böyle bir diyalog geçmiş. “Yağmur yağıyor” diyen; “Yahu arkadaş, ben sadece ‘yağmur yağıyor’ dedim, ördeği nereden çıkardın?” deyince, o meşhur zekalı (!) şu açıklamayı yapmış: “ Yağmur yağınca ne olur? Su birikir, göl olur. Gölde ne olur? Ördek! İşte böylece sen bana ördek demek istedin!”

Geçenlerde bir TV kanalının programcısının Millî Gazete’nin bir manşetini değerlendirirken söylediklerini duyunca aklıma bu “ördek dedin!” kıssası geldi. Millî Gazete Mursi’den bahsederken; “Saraydan zindana, zindandan sehpaya” demişti. Bununla cumhurbaşkanlığından darbeyle alınıp zindana konulmasına işaret edilmişti. Ancak o sözde gazeteci öyle demiyordu: “Siz bizim reisi îma ediyorsunuz. Reisimizi yedirmeyiz!” Daha neler, neler! 1993 Nisan’ından bu yana Millî Gazete’deyim. Çeyrek asrı geçmiş. Bu gazetenin, adı gibi millî, yerli, bütünüyle bu vatanın ve bu vatanda yaşayanların menfaatini koruyan, iyiliğini isteyen, bu ülkenin ve bu ülke halkının zararına olacak her işin karşısında duran bir yapıya sâhip olduğunun şâhidiyim. Nasıl âkil ve mesleğinin ehli kadro tarafından yönetildiğini, muhtevasının ve hele manşetinin nasıl titizlikle hazırlandığını da yakinen bilenlerdenim. Bu bakımdan, bu vatan için gerçekten lüzumlu olan bu gazete hakkında söz söylerken çok dikkatli olmak lazım.

Bir kere daha gördük ki, işimiz çok zor. Bazıları için başarının ve gazetecilik yapmanın temel ölçüsü, iyi trollemek, yağcılık yapmak. Yağcılığın da kategorileri var. Adam için yegane ölçü, kendi safında bulunmak, meddahlık yapmak. Adam, Yeşilçam filmlerindeki repliklerde olduğu gibi; “Ya benimsin ya kara toprağın!” diyor. Kendinden olmayanı, kendisi gibi meddahlık yapmayanı gazeteci saymıyor. İşimiz çok zor vesselam...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?