USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Okullar olmasa idi MEB ne güzel yönetilirdi ?   

20-08-2022
İktidar olan yapı içinde, 2002'den günümüze kadar hükümet kabinesinde en çok ve en sık,
eğitim bakanı ve öğretim sisteminin değiştirildiği gerçeğini saptayarak, yazımıza başlayalım.
Köy okullarını (köy diye) kapatıp, buradalardaki öğrencileri "taşımalı sistem" diye bir işleyiş uydurup, çarşıdaki (belde, ilçe) okullara günlük, sabah- akşam taşımak !
(kendi yandaş taşıyıcılara-servislere kazanç kapısı sağlama amacı da, unutulmamalı)
Boşalan köy okullarını, tamami ile terk edip,
harabeye dönmelerine seyirci kalmak,
yeni Türkiye reklam algısını oluşturmak !
Velev ki bu hiç bir akılcı yönü olmayan düzen illa kurulacaksa bile,
3-5 birbirine yakın köyden bir köyü merkezi köy olarak planlayıp, ilgili köylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitede bir kompleks yapamayan, bütün öğrenci ve öğretmenleri oraya toplamayı bile düşünemeyen bir eğitim yönetimi !
Yada düşünülebilindi de, işin içinde millete rağmen, başka planlamalar mı, var ?
Ki, bu eğitim planlaması, "büyükşehir" hedef ve planlaması ile tam zıt bir uygulama oldu !
Çünkü, "büyükşehir-bütünşehir" uygulaması ile o vilayetteki bütün köyler, mahalle yapıldı.
En büyük tezatta işte burada başlıyor.
Çünkü, köy diye okulları boşaltılan yerler,
"büyükşehir-bütünşehir" uygulaması ile mahalle olunca, Türkiye'de okulu olmayan mahalleler ortaya çıktı ve sayılarıda oldukça yüksek...
Bu arada, Türkiye tarımı, tarım şekli aile işletmesi tipinde ziraat yapılmasına dayanırken
ailelerin çocukları da, ailelerine yardımcı idiler.
Fakat taşımalı sistem, çocukların ailelerine yardım vakitlerini çok çok azalttı ve tarımı daha maliyetli hale getirdi...
Ayrıca her gün çarşıda olan çocuk, köy hayatından iyice uzaklaşıp, Tv'lerde, medyada gördüğü yaşamı, çarşıda yaşamak yoluna gidecek kadar özenti duymaya başladı ve okul zamanında da, okul sonrasında da, köylerin nüfus olarak boşalmasının ana sebeplerinden oldu.
Hem artan tarım maliyetleri hemde çarşının tadını almış çocukların baskısı ile aileler de,
köyü, tarımı bırakıp, çarşılara yerleşmeye başladılar.
Böylece hem köylerdeki üretim azalarak biterken, hemde çarşıda vasıfsız insan nüfusu arttırılarak, salt tüketici olan nüfusta patlama yaşanması sağlandı.
Peki, bu taşımalı eğitim ile öğrenci sayısı artan çarşı-şehir okullarında, derslik, bina, öğretmen, eğitim araç-gerecinde kapasite arttırımına gidildi mi ?
Koskocaman bir HAYIR !
ve devam edelim.
Peki, neler, nasıl yapıldı ?
Bakanlık ve yönetici merkez teşkilatları bir şey 
yapmayınca, il ve ilçe milli eğitim müdürleri de,
basma kalıp, baştan savma, günü kurtaran uygulama ve talimatların dışına çıkmadılar.
Okul müdürlerine ve öğretmenlere gelir isek,
ancak, sınıflara ek sıra koymak, bir öğretmen başına düşen öğrenci sayısını arttırarak,
var olan fiziki yapılarda, laboratuarları ya eksilterek ya bölüp sınıflara ekleyerek alan kazanmaya çalışırken, belirl sayıda öğrenci için yapılan, merdiven, bahçe, wc'ler, kantin, eğitim materyalleri ve depoları, tiyatro-sosyal faaliyet alanları vs. tabii ki, ihtiyacı karşılamaktan uzak kaldı...
Ki, 30 öğrenciye ayırması gereken vaktini,
50-60 öğrenciye ayırmaya kalkan öğretmende,
öğretmenlik vasfını kaybderek, güya öğrenmeye gelen çocukların belli saat için devletçe ücreti ödenen bakıcıları konumuna evrildiler.
Düşen öğrenci kalitesi ile beraber öğretmenin öğretme kalitesi de düşmeye başladı.
Sonuçta, ilk öğretimi bitirmiş olmasına rağmen
PİSA testlerine göre, ana dilinde okuduğunu anlamayan bir jenerasyon çıktı ortaya.
Ve yine PİSA testlerine göre temel matematik 4 işlemde 56'ncı sırada olan bir jenerasyon eklendi topluma.
(Not: marketlerde para üstü hesaplayamayan genç kasiyer çocuklarımızı hatırlayınız)
Ve devam edelim...
Fiziki yapı özellikle dersliklerin yetersizliği birinci planda sorun görüldüğü için, bu sefer
80'li, 90'lı yıllardaki gibi, sabahçı öğlenci uygulaması tekrar geri getirildi "yeni Türkiye'de"
Eğitime harcanmaya kıyılamayan paradan,
biraz(cık) ! taviz verilerek, "güya" öğretmen alımı, ataması yapılarak, eğitim fakültesi mezunu ama yıllardır atama bekleyen öğretmen adayları işe alındı !
lütfen dikkat !  sanki öğretmenlik mavi yakalı 
bir işmiş gibi bir mantalide düşünülerek ve hareket edilerek, sanki iş alanı açarmış gibi, yeterlilik ve eğitmenlik/öğretmenlik nosyonları gözetilmeden, sıradan öğretmen atamaları,
temel, ilk okul eğitim/öğretim dünyamızın katledilmesine doğru dolu dizgin koşuldu.
Buradan şöyle bir anlam çıkarılmasın !
Öğretmenlik ataması yapılan gençlerimizin,
öğretmenlik heves, istek ve arzularının samimiyetinden dem vurmuyoruz...
(ki, kpss ve diğer sınavlarda neler döndüğü, döndürüldüğü şu son günlerde iyice ayyuka çıkmasına rağmen)
Her ne kadar torpilli, salt istihdam amacı ile öğretmenliğe yerleşirilenlerin sayısı çok ise de,
samimiyetle öğretmenlik yapmak isteyen, yapan öğretmen sayımızın çok daha fazla olduğunu ve nasıl çırpındıklarına çok defalar şahidiz, vakıfız.
Ama, kapasitelerini ne kadar zorlasalarda,
müfredat, fiziki şartlar, bakanlık, il/ilçe eğitim yönetimlerinin de, ne kadar ayak bağı olduğunuda görmekte, müşahade etmekteyiz.
Sonuçta, okuduğunu anlamayan, 4 temel işlem yapamayan koca bir jenerasyon çıktı ortaya.
Ve devam edelim..
Şimdilerde ise, okullar bazında, komple okul,
yönetimi, öğretmenleri, öğrencileri ile,
kendi okul binalarından çıkarılarak,
başka başka okullarda, hiç bir ek bina yapılmadan, mülteciler gibi gönderilmekte,
yerleştirilmekte, eğitim/öğretimin devam ettirilmesi istenmekte..
Ve, buda zaten düşük olan öğretim kalitesini,
daha da aşağı çekmekte, öğretmenleri ise,
çocuklara ilave etüt programlarına yönlendirme
takviye ders kitapları aldırmaya, hatta hatta
ailelerin çocuklarına özel ders aldırmalarını tavsiye etmeye kadar götürmekte.
Şurası muhakkak ki, bunların olmasına birinci etken, yereldeki il/ilçe eğitim yöneticileri ile merkez teşkilatlarındaki eğitim yöneticilerinin
tutarsız, iş bilmez, yap-boz uygulamalarıdır.
Ve öğretmenlere, verdikleri eğitimin yetersizliği kabulü olan bu yöne yöneltmeleridir.
Okul yöneticisi müdür ve müdür yardmcısı olan idarecilerinin ise, üst yönetim ile veliler arasında kalmasıda, ayrı bir handikaptır.
Şöyle ki, eğitim bakanı veya ilgilileri Ankara'da
her hangi bir mikrofon veya medya gördüklerinde, çok rahat olarak, kayıt parası,
fotokopi kağıdı, okul-aile birliği'ne zorunlu bağış gibi mali giderleri olmayacağını söyleyebiliyorken,
okulların giderlerini karşlayabilecek ödenek, tahsisatı tam göndermediklerini söyleyen,
yereldeki okulun müdürü veya müdür yardımcıları, kayıt parası, fotokopi kağıdı, zorunlu bağış gibi uygulamaların ötesinde,
okulun temizlik görevlisi ücretinin bakanşıktan gelmediğini/ödenmediğini söyleyerek, velilerin ortaklaşa olarak, bu tarz giderleri kendi aralarında toplayarak ödemelerini isteyebilmekte,
çünkü, okul kantininin kirası dahi ilçe eğitim müdürlüğünce alınmakta, okula yeteri kadar bırakılmamakta olduğu pek çok okul yönetcisi tarafından dile getirilmekte.
Ayrıca, MEB merkez teşkilatlarınca, ana yayınevleri ile anlaşmalı olarak, çocukların eğitiminde kullanılacağı söylenen ders takviye
setleri, kitaplar, sınav dergileri gibi ek materyallerinin velilere satın aldırılması ile
bu mali külfette velilere yüklenince, veliler iyice işin içinden çıkamaz hale geliyor.
Ve bir eğitim yılı daha, daha ancak girizgâhını anlattığımız bu sorunlarla başlıyor.
Asıl Not :  Bir eğitim/öğretim sisteminde,
ne kadar ek ders, ek eğitim materyali, ek kitap,
ek etüt, ne kadar "ek" ile başlayan olay/olgu var ise, bu...
o eğitim sisteminin, düzeyinin, doluluğunun,
kalitesinin ne kadar aşağıda olduğunun,
boş olduğunun, asal eğitimin ne kadar yetersiz olduğunun, itirafı, ikrarı ve tescilidir...
Sağlıcakla kal Yüce Türk Milleti'm
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?