USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Niçin yazıyorum?

19-08-2019

Bilenler bilir, yazmak zor iştir. Fedakârlık gerektirir. Biz bu zorluğa ve fedakârlığa “gönüllü” olarak tâlip olduk. “Men talebe vecedde vecede” [Kim neyi isterse, ararsa, onu bulur, onunla karşılaşır.] Rabbimden yazmayı istedim, lutfetti. İyi yazmanın şartı, dili bütün kâideleriyle çok iyi öğrenmekti. Bunun için üniversite tahsilinde “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümünü tercih ettim. Liseyi fen bölümünde, hem de matematik kısmında okumuştum. Halk için çok câzip gelen birçok bölümü seçebilirdim, ancak benim tercihim bu oldu. Bu sahanın da en iyi okulunu kazandım. İstanbul Üniversitesi’nde, o devirde hayatta olan sahasının otoriter isimlerinden ders aldım. Gazetecilik, yazarlık mesleğini şuûrlu bir şekilde tercih ettim. İlk makalem 1975’te yayınlandı. İlk kitabım 1980’de çıktı. O tarihten bu güne yaklaşık beş bin makalem ve 104 kitabım yayınlandı.

 

Yaklaşık 45 yıl  boyunca yakınlarımda bulunan pek çok akranımın yaşadıklarından farklı yaşadım. Doğru dürüst gezme-tozma bilmedim. Doğru dürüst uyku uyumadım. Çok uzun yıllar ortalama dört saat uyku ile idare ettim. Üstüne üstlük yıllarca mahkeme kapılarını aşındırdım. “Rejim Ağa”dan takdir yerine devamlı tekdir aldım. Bu arada ailem de çok büyük fedakârlıkta bulundu. Ara sıra benim dünyayı gözümün görmemesinden, kendimi işime çok kaptırmamdan şikâyet etseler de, işi uzatmadılar, kabullendiler, benden duâlarını eksik etmediler. Rabbim hepsinden ebediyen râzı olsun.

Peki derdime ne olmuştu, niçin pek çokları gibi hayatı kaygısız bir şekilde yaşamak, işine gücüne bakmak, ibadetini yapmak, aile ile dolu dolu ilgilenmek varken, bu zor yolu tercih etmiştim? Açıklaması çok zor ama, kısaca îzah etmeye çalışayım.

Bir defa öyle zor bir devirde yaşamakta idik ki, bütün peygamberlerin şerrinden Allah’a sığındıkları bir devrede dünyaya gelmiştik. Deccaliyet ve Süfyaniyet fitnesi zuhur etmişti. İmanlar tehlikede idi. Üstelik âlem-i İslam neredeyse baştan başa işgâle mâruz kalmıştı. İslâm yurdunu işgâl eden zâlimler İslam’ın bütün hükümlerine, bütün esaslarına savaş açmışlardı. Allah’ın dinini ortadan kaldırmak, Müslümanları bütünüyle köle haline getirmek, şahsiyetsiz, kimliksiz bir vaziyete düşürmek istiyorlardı. Yapılan inkılâplarla bin yıllık yazı ve o yazı ile yazılmış değerli eserler okunmaz olmuştu. Okullarda Doğru İslâmiyet gereği gibi anlatılmıyor ve öğretilmiyor, doğru tarih okutulmuyordu. Çok eskiden beri bende kök salmış düşünce şuydu: Bu ümmetin esaretten kurtulması, mankurtlaşma tuzağına düşmemesi için okuması, bilgi sahibi olması şarttı. Okumadan adam olmak da, ayağa kalkmak da, zâlimlerle, bizi köleleştirmek isteyenlerle mücadele etmek de mümkün değildi. Onun için ümmet okumalı, öğrenmeliydi. Bilgileri sahih kaynaklardan elde etmeliydi.

 

Yazdıklarımın planını çok önceden yapıyordum. Bu ümmetin iki cihan saâdetini elde etmesi benim yegâne gâyemdi. Bunun için, evvela dinimizi ve dinimizin emrettiği terbiyeyi güzelce öğrenecektik. “Gençliğin İlmihali”, “Namaza Dâvet”, “Güzel Ahlak”, “Öldükten Sonra Neler Olacak?” gibi eserleri bunun için kaleme aldım.

Sonra gençlerimizin moral değerlere ihtiyacı vardı. On dört asır boyunca İslâm’a, Kur’an’a bağlı olunduğu devirlerde onlarca devlete diz çöktürülmüş, üç kıtaya hükmedilmişti. Gençlerimiz bunu bilmeliydi. İşte bunun için; “Peygamber Efendimizin (asm) Savaşları”, “40 Sahabe 40 Senede 40 Devleti Nasıl Mağlup Etti”, “Onlar da Çocuktu”, “Zaferlerimiz”, “Şehitlerimiz”, “Büyüklerimiz”, “Kahramanlar Geçiyor”, “Fetih Yolu serisi - 12 kitap” gibi kitapları telif ettik.

Gençlerimiz ve halkımız yakın tarihte cereyan eden hâdiseleri doğru bilgilerle öğrenmeliydi. Bunun için; “Kurtuluş Savaşı serisi - 12 kitap”, “Yakın Tarih serisi - 24 kitap” gibi eserleri hazırladık.

Bütün bu çalışmaları yaparken bir tek gâyem vardı. Rızâyı İlâhiye nâil olmak. Ma’ruf ve Meşhûr yalnız Allah’tı. İnsan şöhret peşinde koşuyorsa, o riyakârdır. Onun yazısı da, kitabı da okunmaz. Allah bizi bu hallere düşmekten muhafaza eylesin. Nev-i şahsına münhasır bir yazarım. Allah’ın izniyle fânilere minnet eylemem. Buna yayıncılar ve okuyucular da dahil. Ben niyetimi açıkça söyledim. İşte eserlerimiz de ortada. İsteyen okur, isteyen okumaz, isteyen yayınlar, isteyen yayınlamaz. Canınız sağ olsun. Allah râzı olsun yeter. Rabbimin emaneti olan bu vatan emniyette olsun yeter. İnsanlarımız imanla kabre girsin, yeter. Bütün beklentim, bir tek Fâtiha, bir duâ ve “Allah râzı olsun!” duâlarına nâil olmak. İşte bunun için yazıyorum. Rabbimin izniyle ömrümün sonuna kadar yazmaya devam edeceğim, inşeAllah…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?