USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Kartımızı veriniz!

18-11-2019

“Hayru’l umûri ahmezuha” [İşlerin en hayırlısı, en zahmetli olandır.] Hadis-i şerifi, sanki benim hayat düsturum gibidir. Bütün kazançlarımın altında büyük zorluklar olmuştur. Bundan dolayı da “Elhamdülillah” diyorum. Basın kartını alırken de öyle oldu. Kart almaya hak kazandığım devre 12 Eylül darbesine denk geldi. Her yerde hâlâ darbecilerin sözü geçiyordu. Bizim dosya da Basın Kartları Komisyonu'na o şartlarda girip çıkıyordu. Bir, iki, üç, dört… Baktım olacak gibi değil. O zaman Gazeteciler Sendikası Başkanı olan Orhan Erinç Bey'in kapısını çaldım. Dedim; “Bir meslektaşınız olarak size durumumuzu arz ediyorum. Bütün şartlar tamam. Çuvallar dolusu çalışmalarımızı da gönderdik. Hal böyle iken bana ve arkadaşlarıma kartımızı vermiyorlar. Biz kimseden lütuf beklemiyoruz, torpil istemiyoruz, hakkımızı talep ediyoruz.” Orhan Bey, ilgileneceğini söyledi. Sağ olsun, komisyonda hakkımızı çatır çatır müdafaa etmiş, böylece biz “Sarı Basın Kartı”nı aldık. Sonraları Sürekli Basın Kartı'nı alışımızda da aynı zorluklarla karşılaştık. Yine Orhan Erinç Bey'le görüştüm. Bu defa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı idi. Yalnızca şahsım için değil, benim durumumda olan arkadaşlarım için de müracaat etmiştim. Orhan Erinç Bey, yine hakkımızı müdafaa etti ve bu defa meslekte kıdemli olanların taşıdığı “Sürekli Basın Kartı”nı aldık. Bu vesile ile Orhan Erinç Bey'e bir kere daha teşekkür ederim.

 

Gel zaman, git zaman sistem değişti. Başbakanlık ortadan kalktı, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. “Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon  Genel Müdürlüğü” de doğrudan Cumhurbaşkanlığı'na bağlandı. Adı da, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı” oldu. Derken bir açıklama yapıldı. “Basın kartları yenilenecek. Şu tarihe kadar müracaat ediniz!” denildi. Müracaatımızı yaptık. Kartların dağıtılma zamanı geldi. Bekle bekle, bizim karttan haber yok. Sağa, sola soruyorum, benim gibi bazı meslektaşlarıma da gelmemiş. Neticede şehrimizdeki “Cumhurbaşkanlığı İletişim Müdürlüğü”ne müracaat ettim. Bizim kartla ilgili şerh konulduğunu öğrendim. Fî tarihinde (Yaklaşık 25 sene önceki bir dâvâ) gerekçe gösterilerek, o kanuna (5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” diye bilinen kanun) ve diğer bazı kanunlara muhalefetten dâvâsı olanlara kart verilmediği söylendi. De gel gönlün ne ister! 25 sene önce af kanunu çıkmış, o dâvâlar kadük olmuş (Zira şart, beş yıl o konularla ilgili mahkumiyet almamaktı. Biz ise 25 yıl sesimizi çıkarmamışız.) Bize bir dilekçe vermemiz ve o dâvâ ile ilgili af kanunu ve sonrasında alınan belgelerin ibraz edilmesi söylendi. Doğrusu bunu yapmayı hem hodgamlık (bencillik), hem fuzûli meşgale olarak gördüm. Onun yerine bu yazı ile hem kendim için, hem benim durumumda olan bütün meslektaşlarım için hak talebinde bulunmayı daha uygun buldum.

 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın değerli ilgilileri! Bakınız, bizim yaşımız kemâle erdi, otobüste, tramvayda, metroda sağ olsunlar, gençler yaşımıza hürmeten bize yer veriyorlar. Lütfen sizler de bizi uğraştırmayın. Sözü fazla uzatmak istemiyorum, burası Türkiye. Bakınız Sayın Cumhurbaşkanı bir zamanlar “şiir okudu” diye mahkûm edilmiş ve siyaseten yasaklanmıştı. Sonradan ne oldu? O yasaklar kalktı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan önce Başbakan, daha sonra Cumhurbaşkanı oldu. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir zamanlar yargılandığı maddeden yargılanan gazetecilere basın kartı verilmiyor. Bizim gibi 5816’dan yargılanan gazetecilere de… Sebep 12 ciltlik “Yakın Tarih Ansiklopedisi” hazırlamışız. Onun da bir-iki cildindeki birkaç paragrafta “5816 sayılı kanunu ihlal ettiği söylenen” ifadeler yer almış. Şimdi o konuyu tartışacak değilim. Yeri burası değil. Şu kadarını söyleyebilirim ki, bir müddet sonra bizlere o konuları yazdığımız için “şeref madalyası” da verilebilir. Zira bizim ülkemizde konjonktür sürekli değişmekte. Biz ise konjonktüre göre tavır takınan kimselerden değiliz. 40 yılı aşkın meslek hayatımda hep Hakkın ve haklının yanında oldum. Hiçbir iktidara ve iktidar mensuplarına tabasbusta bulunmadım. Bir çöp bile olsa, insan hakkını aramasını bilmeli. İnsan hak aramaktan yılarsa, çekinirse, vazgeçerse, hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti de müstebit eder. Sözün özü, muhterem arkadaşlar, hem şahsım adına, hem bütün meslektaşlarım adına sizlere sesleniyorum: Kartımızı veriniz! Bizi uğraştırmayınız! Üzmeyiniz! Biz lütuf değil, anamızın ak sütü gibi helal olan hakkımızı istiyoruz.  

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?