USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Düzeltmek boynunuzun borcu

30-09-2019

Şahsen yazarlığı da, köşe yazarlığını da bir nevi “vatan nöbeti” gibi görenlerdenim. Müşterek evimiz olan bu cennet yurdun maddî ve mânevî cihetten korunması için herkes gibi yazar da üstüne düşen görevi yerine getirmeli. Bu meslekte kırk yılı devirdik. Pek çok iktidarlar gördüm. Her devirde de hakkı söylemeye, hakkı üstün tutmaya gayret ettik. Yanlışlık gördüğümüzde de güzel bir üslupla îkaz ettik. Allah muhafaza, hiçbir devirde müdaheneyi, çıkarı, hatırlar kırılmasın diye hakkı ketmetmeyi düşünmedik.

AKP (Ya da sonraki ismiyle Ak Parti) iktidarına gelince, bu iktidarın yaptıkları bazı icraatlar hakkında ilk başta görüşümüzü net bir şekilde ortaya koyduk. “Dünden Bugüne Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar (Bu Vatana Sahip Çıkalım)” isimli eserimiz var. Nisan 2007’de yayınlanmış. Bu kitabımızın 7. bölümünün başlığı şu: “AKP İktidarı ve Kurtlar Sofrasında Türkiye”. Bu bölümde hangi konuları işlemişiz: İkinci Körfez Savaşı ve Irak’ın işgali esnasında takınılan tavır; İsrail’le münasebetler; AB ile münasebetler; Kıbrıs politikası; İslâmî değerlere sırt çevrilirken Hıristiyan kültürüne kucak açılması; Dinde reform ve dinî tahrip hareketlerine ses çıkarılmaması; Ekonomide yanlış politikalar; Dışişlerinde tuhaf uygulamalar; Topraklarımızın yabancılara satılması; Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmaması; Ülkemizdeki petrol sahaları üzerinde oynanan oyunlara gerekli cevabın verilmemesi, vb…

 

Sonraları iktidarın icraatlarını tahlilden, yapılanlara karşı görüşlerimizi açıklamaktan vazgeçer gibi olduk. Zira görüşlerimiz bir karşılık bulmuyordu. Ortada tuhaf bir durum vardı. İnsanlar âdeta büyülenmiş gibiydi. Sözün ya da yazının bir kıymet-i harbiyyesi yoktu. 23 Haziran 2019 seçiminden sonra (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi) büyü biraz bozulur gibi oldu. İdareciler de sanki “nerede yanlış yaptık, söyleyin, düzeltelim!” havasına girdiler. Biz de bundan cesaret alarak, görüşlerimizi hülasa olarak dile getireceğiz. Umarım yine “kellim kellim lâ yenfa’” [söyle söyle sen dinle!] olmaz.

* 17 senede eğitimimiz “Fullbright anlaşması” cenderesinden kurtarılamadı. Gençlerimize gerçekten millî ve yerli eğitim ve terbiye verilemedi. Nüfusun yüzde 99’u Müslümandı, ancak eğitimde bu inancın tesiri görülemedi.

* AB ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde yapılan düzenlemelerin, aileler ve insanlar üzerindeki tesiri menfî oldu. İstanbul Sözleşmesi bir “yıkım projesi” gibi etki yapmaya başladı.

 

* Fabrikaların, pek çok köklü kuruluşların satılması yanlıştı. Şekerpancarı, tütün başta olmak üzere birçok ürüne kota konulması, şeker ve kâğıt fabrikalarının satılması yanlıştı.

* Dış politikada, dost, düşman, ortak değerlendirmelerinin yeniden yapılmasına ihtiyaç var. Stratejik ortak, müttefik denilenlerin attıkları kazıklar görmezden gelinemez.

* Siyaset icabı denilmiş olsa da, bu ülkede yaşayan bazı insanların ötekileştirilmesi, onlar hakkında ağır ithamlarda bulunulması kabul edilemez.

Yerimiz dar. Biz az söyleyelim, idareciler ferasetiyle çok anlasın. Mahkeme kadıya mülk değil. Bütün idareciler de, iktidar da emanettir. Gün gelir, o iktidar devredilir. Ancak 17 senedir işbaşında olan Ak Parti iktidarının boynunda ve omzunda çok büyük vebal vardır. Hem yapılan yanlışlardan dönülmeli hem de o yanlışlar çok âcil olarak düzeltilmelidir. Güzel söz, güzel cümleler ile değil. Devleti bağlayan kanunlardır. Şimdiye kadar hep bize güzel söz söylendi, hep sırtımız sıvazlandı, ancak başta AB olmak üzere birçok kuruluşla ve ülke ile bağlayıcı anlaşmalar yapıldı. Yani bu iktidar gitse bile o anlaşmalar bâkidir. Asıl beka meselesi budur. O anlaşmalar şayet ülkemizi sancılandırıyor, cemiyetin temeline dinamit koyuyorsa, bir saat bile durması zarardır.

Yapılması gereken; üretim seferberliği başlatmak, ziraata ve hayvancılığa ehemmiyet vermek, ordumuzu her cihetten güçlendirmek (Buna füze ve savaş uçağı imalatı dahil), bu ülke çocuklarını kendi inanç değerleri ile eğitmek ve o şuûru kazandırmak, ahlak temeli üzerine müesses bir cemiyet modelini hayata geçirmek, her türlü ahlaksızlığı önlemek, israfa son vermek, 82 milyonun yekvücut olması için çalışmak ve yapıcı dil kullanmak… Söylenecek daha çok söz var da ârif olana bir işaret yeter diyoruz ve sözü burada noktalıyoruz. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?