USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bu Şanlı Destan Unutulmamalı!

25-12-2020

25 Aralık Gaziantep’in kurtuluş günü. O gün son düşman askeri defolup gitmiş, kahraman Mehmetçik, tekbirlerle şehre girmişti (1921’de). Yürek dağlayıcı tablo şudur: Bugünkü genç nesil ve maalesef insanlarımızın mühim bir kesimi bu hâdiseden habersizdir. Oysa daha dün gibi gelen zaman diliminde bu ülkede çok mühim hâdiseler olmuştu. Ülkemiz işgale maruz kalmıştı. Ruslar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunan palikaryaları yurdumuzun muhtelif bölgelerini ve şehirlerini işgal etmişlerdi. İşte Gaziantep de işgale maruz kalan şehirlerimizden biri idi.

Şirin şehir Antep 15 Ocak 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. İngilizler ilk iş olarak Müslüman ahalinin bütün silahlarını ve kesici âletlerini topladı. Şehirdeki Ermeniler için böyle bir işlem yapılmadığı gibi, sonradan savaş esnasında ortaya çıkacağı üzere, İngilizler topladıkları bu silahları Ermenilere vermişlerdi. İngilizler, 29 Ekim 1919’da şehri Fransızlara teslim ederek petrol bölgesine gideceklerdi. Antepliler bu değişikliği; “Ak it, kara it, hepsi bir it!” diye değerlendirecekti.

Antepliler işgalin ilk günlerindeki şoku çabuk atlattılar. Evet, gördükleri bu tablo, bir rüya, bir kâbus gibiydi. Şanlı bir devletin bu hale düşeceğini ve düşmanın Antep’e kadar geleceğini hayal bile edemezlerdi, ama işte olmuştu. İslâm hukukuna göre; “Bir İslâm beldesine küffar girdiği takdirde, o vakit cihat etmek herkese farz-ı ayn olurdu.” Çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara, engellilere de farzdı. Herkes gücü nispetinde düşmanla mücadele edecekti.

Cemiyet-i İslâmiye derhal şehirde bir küçük devlet modelini tatbik etti. Eli silah tutanlar tespit edildi. Maliye teşkilatı para topladı. Erzak toplandı. Semt teşkilatları kuruldu. Bütün bu işler büyük bir gizlilikle yürütüldü. Düşmanın çarşaflı bir hanımın peçesine el uzatması, yanındaki oğlu Kâmil’in yerden aldığı taşı o keferenin alnına yapıştırması, diğer Fransız askerinin de süngüsünü Kâmil’in göğsüne saplamasıyla bu kahraman çocuğu şehit etmesi üzerine (21 Ocak 1920) bütün şehir ayaklandı. 1 Nisan 1920’de de şehirde ilk silah patladı ve düşmanla çatışmalar başladı.

Düşünün, bir yanda, hiçbir yerden yardım ve destek alamayan bir şehir, öbür yandan, Fransa’dan devamlı asker ve silah takviyesi yapılan düşman kuvvetleri. Öte yandan yıllardır Osmanlı Devleti’nin el üstünde tuttuğu bir tebaa olan Ermeniler düşmanla işbirliği yapmışlar komşularına ateş etmekteler. İşte Antepliler bu zor şartlar altında yaklaşık 11 ay direnmiş, altı bin küsur şehit vermiş, bu zaman zarfında atılan top gülleleri ile şehirde neredeyse taş üstünde taş kalmamıştı. Sonunda yiyecek tek lokma ekmek, hatta zerdali çekirdeği ve atılacak tek kurşun kalmayınca, teslim anlaşması yapılmıştır (8 Şubat 1921). Bu anlaşmadan önce eli silah tutan bütün mücahitler bir huruç hareketiyle şehir dışına çıkmışlardır. Bu mücahitler, düşman kumandanına şu mesajı iletmişlerdir: “Şayet şehirdekilerin bir kılına zarar gelirse, namusa el uzatırsanız, etraftan toplayacağımız mücahitlerle gelir, size gününüzü gösteririz!”

Düşman 11 aylık zorlu savaşın ardından bu milletin asla esir edilemeyeceğini anlamıştı. Bu şanlı mücadele, bir “kurtuluş destanı” idi. Hem Antep’in hem bütün Anadolu’nun… Antep artık TBMM’nin 6 Şubat 1921’de çıkardığı 93 numaralı kanunla “Gazi” idi…

Biz yaklaşık 45 yıl önce gazilerimizle röportajlar yapmış, o şanlı mücadeleyi ilk ağızdan dinlemiştik. İşte o röportajlarımızla, savaşta subay olarak vazife yapan Lohanizâde Mustafa Nureddin’in “Hubbu İstiklâlin Âbidesi Gaziayıntap Müdafaası” isimli Osmanlıca eserini bugünkü yazıya çevirmiş ve iki çalışmayı birleştirip 550 Sayfalık “Kurtuluş Savaşında Gaziantep” ismini verdiğimiz hacimli bir kitap olarak yayınlamıştık. Ayrıca “Üç Kahraman” ve “Kurtuluş Savaşında Gaziantep’in Çocuk Kahramanları” kitaplarıyla da o şanlı destanı farklı yönleriyle anlatmaya çalışmıştık.

Peki, bu kitapları niçin bastırmıştık? Yeni bir araba alıp binmek varken, niçin elimizdeki avucumuzdaki nakdi bu işe sarf etmiştik? Çok kısa olarak cevap verelim: Bu ülke tarih boyunca hep düşman gözlerin hedefi olmuş. Şimdi de düşman dört bir yanımızı çevirmiş vaziyette. Bu ülkede yaşayanlar bu gerçeği unutmamalı. Cihat şuurunu kaybetmemeli. Kahraman ecdadına lâyık evlatlar olmaya çalışmalı.

Ağlanacak hâl şu: Maalesef bu şanlı destan, bu tarihî vakıa bir derbi futbol müsabakası kadar ilgi görmüyor. Biz kitaplara, kitaplar bize bakıyor. Şehrin ilgilileri de 25 Aralık’ta resmî beyanat veriyorlar, o kadar…   

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?