USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Aş deliye kaldı

17-05-2021

Ramazan-ı Şerif’te, bu mübarek ayın rûhuna uygun yazılar yazmaya çalıştım. Her ne kadar yaşadıklarımızı yazamamaktan dolayı kıvransam da, konuşamadıklarımız için dilimiz şişse de sabrettim. Ama buraya kadar geldi. Hani hoca efendi yapılanlara sabredemeyip yanındaki talebesine; “Çıkar ağzındaki baklayı molla!” demiş ya, bizimkisi de o hesap…

Yahu nedir arkadaş geçen senenin Mart’ından bu zamana kadar çektiklerimiz. Yaşananları hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Biz kapanıyoruz, kıs kıs kıvranıyoruz, turistler geliyor, açıldıkça açılıyor. Biz kapanıyoruz, onlar açılıyor. Musluk reklamı gibi… “Aç! Kapa!..”

İyi yani, “tam kapanmadan” dolayı, esnaf kan ağlasın. “Sitenin bahçesine çıkmak da yasak!” denildiği için, bebeler ve dedeler evde hapis kalsın. Nüfusun yüzde 98’i neredeyse yasaklardan ve baskılardan dolayı kafayı yiyecek duruma gelsin; turist efendiler de bize nispet yaparcasına deniz kenarlarında, vur patlasın, çal oynasın eğlensinler. Denize girsinler, akşamları otellerin gazinolarında tepinsinler!.. Hayat onlara güzel…

Bizim Antep’te bir tâbir var, etrafındaki sıkıntıda olanlara aldırmadan hayatına devam edenler, gülüp oynayanlar, ortadaki sıkıntıdan dolayı sofrayı terk edip gidenlere inat yemeye, içmeye devam edenler için; “Aş deliye kaldı!” denilir. Şimdi koca bir memleket kapandı. Her yer turistlere açıldı. Onlara serbest. Ne aşı sorma, ne HES kodu sorma… 12 ülkeden giriş yapacaklar için test yaptırıp yaptırmadıkları da sorulmayacakmış.

Bir sayın bakan açıklama yapıyor: “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız” diye.  Turistin “aşılı” olup olmadığına bakılmayacak, ancak, “bizden turiste bir zarar dokunmasın” diye, turistin “görebileceği” herkes aşılanacakmış. En iyisi bu karambolde turistlere “görünmemek..” Turizm Bakanı da reklam filmi hazırlatmış, turistlere hizmet edecek personeller; “Eğlen! Ben aşılandım!” maskesi takacakmış. Bu reklama yoğun tepki gelince kaldırılmış. Ne demek, “aşılandım?”

Turist dedik de, içlerinde öylesine şirret, öylesine vahşi, öylesine ahlaksızları var ki, yaptıklarını seyretmeye bile insanın tahammülü gelmiyor. Sosyal medyada “fenomen” olan bir İngiliz turist var. Adamın üzerinde bir tek don var. O vaziyette caddelerde dolaşıyor. Yüzünde maske falan yok. Polisler, “bu kıyafetle dolaşamazsın!” demiyorlar da (zaten adamın üzerinde kıyafet yok), “Beyefendi maske takar mısın?” diyorlar. Peki, o edepsiz –edepsiz diyorum, şimdi yazacaklarımdan dolayı- ne diyor? Polisin yanındaki bayan görevliyi işaret ederek, “Yanındakini bana gönderebilir misin?” diyor. Şimdi bunu diyene ne dersiniz? İçişleri Bakanlığı’nın yerinde olsam, o edepsiz İngiliz turistin resimlerini bütün gümrük kapılarına asar ve altına şu notu düşerdim: “Bu gibi hayvanlar ülkemize giremez!”

Eh, biz “ev hapsine” girelim, adamlar zevk-ü sefa sürsün, elbette şımaracaklar. Biz askerde yürüyüş kararı sayardık, “Her şey vatan için!” diye. Şimdi bazıları bizim o söylediklerimizi, “Her şey turist için!” diye değiştirmişe benziyor.

“Turisti gören herkes aşılanacakmış!” İyi de bu aşı sevdasının sebebi ne ola ki? Aşı olacaklara bir kâğıt imzalatılıyor. Orada “hiçbir mesuliyetin kabul edilmeyeceği” belirtiliyor. Aynı şekilde aşı firmaları, aşıyı verdikleri ülkelerle benzer anlaşma yapıyor. Hiçbir surette mesuliyet kabul etmeyeceklerine dair. Peki, bütünüyle muammâ olan bir küresel projeye bu şekilde aşırı baskıcı rağbet niye? Bu durumun benzeri geçmiş yıllarda da ortaya çıkmıştı. Kuş gribi, domuz gribi diye panik havası estirilmişti. O devrin Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un açıklamalarına bakıyorum; “Dünya Sağlık Örgütü ve diğer beynelmilel kuruluşların baskılarına ve aceleciliklerine karşı direnmiş ve şöyle demişti: “(…) Yani bizim insanlarımız denek olarak kullanılacaktı. Paniğe de aşıya da ihtiyacımız yok. Ben ve ailem aşı olmayacağız. Bu benim kişisel tercihimdir.” O günleri hatırlayın, on binlerce kanatlı hayvan itlaf edilmişti.

Eski haberlere bakıyorum. 2014’te, “15 ülkede koronavirüsvak’ası göründü” diye gazete haberleri var.  Ancak o zamanda tutturamamışlar. Şimdi korku pompalamayı başardılar. “Öcü var!” diye diye milletlerin ödünü patlattılar. Ancak iş turizme ve turistlere gelince durum değişiyor. O korkutucu maskeler iniveriyor. Sıla-i rahim kalmadı, dostlarla görüşme kalmadı, seyahat kalmadı. İyice bunaldık. Ne yapmalı? Sizi bilmem, ben, “Nasıl turist olunur?” konusunu ciddi şekilde araştırmaktayım. Lamı cimi yok, ben de turist olacağım arkadaş…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?