Omurgasız (sinsi) insan tipi; her ortama suyun içerisine girdiği her kabın şeklini aldığı gibi uyum sağlayan köşesi, çizgisi, fikri, düşüncesi, şahsiyeti ve karakteri olmayan sözde insan müsveddesi örneğidir. Omurgası olan bir insanı nasıl olurda omurgasız bir hale getirebilirsiniz değil mi? İşte bizim burada bahsettiğimiz husus etten kemikten oluşan insan vücudunu ayakta tutan iskelet sistemindeki biyolojik kısmı olan omurga yapısından değil, insanın vazgeçilmez erdemleri olan insanı insan yapan karakterini, şahsiyetini, yol çizgisini, fikrini, düşüncesini oluşturan sosyolojik kısmından bahsetmek istiyorum.
Omurgasız insanlar toplumda neden mi sevilmezler çünkü; insanların en fenasıdır, neden mi? Dostu bilirsin, düşmanı bilirsin, iyiyi bilirsin, kötüyü bilirsin ve mevcut duruma göre davranırsın ama omurgasız şahsi menfaatleri için hareket eden, menfaatleri için gözü hiçbir şey görmeyen sinsi insanın neler yapabileceğini önceden kestiremezsiniz. Bu türler, yanında duruyormuş gibi görünür ama hiçbir zaman yanında değildir. Dost değildir ancak dost gibi görünürler. İyi değildir ama iyi gibi görünürler. Bulaşıcı hastalık gibi her yere ve ortama sirayet ederler. Bugün menfaati için sizi göklere çıkarırlar, yarın çıkarları değişince saf değiştirip sizi bir anda ortada bırakıverirler ve bundan hiçbir şekilde vicdani olarak rahatsızlık duymazlar. Duruşları, mevcut çıkarlarına göre anlık değişim gösterir. Yani, tabiri caizse rüzgâr ne yönden eserse o yöne fırıldak gibi dönerler. Kendilerinin bu omurgasızca davranışlarının haklı sebebi olarak taraf olmayan bertaraf olur diyerek geçiştirirler. Hafızaları yok denilecek kadar zayıftır. Bu nedenle mevcut sloganları dün dündür. Bugün bugündür. Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurumaz. Derler. Çıkarları doğrultusunda kime/kimlere nasıl bir zarar ve ziyan verdiklerini asla düşünmezler. Bu tür insanlar suçluluk duygularından, vicdan azabından ve kendileriyle yüzleşmekten kaçmak için ne yaparlar bilir misiniz? Şahsi menfaatlerinin önünde duran ve gittikleri yolun üstünde engel olarak gördükleri herkesin üzerine oynayarak, hata yapmasına ortam oluşturarak sizi tüm kesimin gözü önünde kötü ve sorunlu bir kişi olarak ilan etmeye çalışırlar. Eğer bir ülkede, devlettin kademelerinde, işyerinde, makamlar da ehil olmayan yöneticiler bulunuyorsa buradaki omurgasız insan miktarına bakmak yeterlidir. Yönetici ve lider konumunda bulunan kişiler aslında tehlike arz etmezler. Asıl tehlikeli durum körü körüne her anlatılana inanıp, okumayan, araştırmayan, hür irade beyanını ortaya koymayan, menfaatleri ve çıkarları doğrultusunda bulundukları mevki ve makamları kaybetmemek için her türlü haksızlık ve zulme sesiz kalan omurgasız insanlardır. Suya sabuna dokunmadan, etliye sütlüye karışmadan adaletsizliklere, yolsuzluklara, ahlaksızlıklara ve vicdansızlıklara göz yummak, kendini suyun akışına vermek yani toplumda omurgasız olmak en büyük ve tedavisi olmayan hastalıklardan birisidir. Paranı kaybettiğin zaman hiçbir şey kaybetmezsin, parayı bir şekilde tekrar kazanırsın. Sağlığını kaybettiğin zaman bir şeyler kaybedersin, tedavi olur iyileşirsin ve sağlığına kavuşursun. Ancak; karakterini kaybettiğinde her şeyini kaybedersin. Çünkü karaktersizliğin ilacı ve tedavisi yoktur. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir durum olup bu tür koltuk sahipleri, makamdan aldıkları şahsi güç, ego ve koltuk sevdaları doğrultusunda pervasızca hareket ederler maalesef. Kişiliğini makamından alan bu kişiler, makamları gidince kişiliksiz kalırlar. Bu tür omurgasızların yarattığı ortamlardan dolayı hayat insanı öyle bir noktaya taşır ki; sevdikleriyle savaşıp, nefret ettikleri ile selamlaşırken buluverir. Koltuklarını korumak için yaradanın insana bahşettiği onur ve haysiyetini hiçe sayarak alçalabilirler. Hiç durmadan laf cambazlığı yapıp sorulan soruları cevaplamamak için konudan konuya geçerler. Bir dedikleri, diğer dediklerini tutmaz. Çünkü o kadar çok yalan söylerler ki neyi, ne zaman, nerede ve nasıl söylediklerini unuturlar. Omurgasızların genel özelliklerine baktığımızda;
- Haksızlık karşısında menfaatleri gereği herhangi bir net duruş sergilemeyen,
- Mevcut içinde bulundukları güç sistemi ne isterse tereddütsüz sadece onu yapan,
- Duruşları menfaatleri ve çıkarlarına göre değişen,
- Değer sistemleri çökmüş aidiyet duygusu ve ilkeleri olmayan,
- Bulundukları ortama ve konumuna göre şekil alan,
- Genelde şeklini aldıkları makam ve koltuk olması sebebi ile buralara ulaşmak için her türlü seviyeye alçalabilen ve makamda kalabilmek için bukalemun gibi renkten renge girebilen,
- Ağızları çok iyi laf yapan, her soruya uygun bir verilecek cevabı bulunan,
- Her zaman ikinci planda bulunan ve öne çıkmayan, hep kaçak güreşen,
- Kişilik ve karakterleri olmadığı için devamlı başka kişilikleri sergileyen,
- Rol yeteneği yüksek ve her şeyleri sahte olan,
- Kendi ayıplarıyla yüzleşmeye cesareti olmayan,
- Temiz insanlara işin içinden çıkamadıklarında iftira ve çamur atmaktan çekinmeyen,
- Doğruluk pusulası şaşan, her türlü menfaati için el etek öpen,
- Hiçbir kimseye karşı ahde vefası olmayan ve sadakat göstermeyen,
- Ahlak ve etik kuralları onlar için hiçbir anlam ifade etmez. Hedefe gidilen yolda yapılan her türlü ahlak dışı hareket mübah sayılır.
Belki de omurgasız insanların en iyi tarifini şu sözlerle Osmanlı imparatorluğunun kurucusu Osman Gazi’nin kayınpederi olan Şeyh Edebali tarif ediyor. “Ey oğul öyle insanlar göreceksin ki! Koyunu yemek için, tilkiyle plan yapacaklar, Kurt’la birlikte öldürecekler, çobanla oturup birlikte yiyecekler, sahibiyle birlikte yas tutacaklar ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaklar” ne kadar manidar değil mi? Hem geçmişte yaşamış hem de günümüzde bu tür çevremizde ne kadar çok omurgasız yüzü ardı belirsiz insan müsveddesi var ki! Çalışmadan ve emek vermeden, el etek öperek, alın teri dökmeden bir yerlere gelmek istiyorlar ancak, Atatürk’ün dediği gibi çalışmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdur. Hz. Mevlana’nın dediği gibi "İnsan olmak kolay değil, dürüstlük ister, mertlik İster, doğruluk ister, samimiyet ister... Kısacası insan olabilmek KARAKTER ister." Toplumda omurgalıların varlığı bazılarını rahatsız edecektir elbette. Sezai Karakoç’un ifadesiyle “Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın.” Varlıklarının alametleri olarak hayatta adaleti, iyiyi, doğruyu, güzeli savunanların yoluna tabii olarak birtakım zorluk ve çileler çıkacaktır muhakkak. Omurgasızlar kadar sayıca çok olmasa da omurgalıların varlığı inkâr edilemez. Omurgasızlığın tersi omurgalı olmaktır. Omurgalı olmak; eğip bükmeden inandığı, savunduğu hakikatleri dile getirme cesareti olan, söz konusu olan bu değerler için fedakârlıktan çekinmeyip her türlü cefayı göze alan dik duruşlu, şahsiyetli ve onurlu kişi olmaktır. Bize yakışanda budur. Çünkü biz Türk oğlu Türk’üz. Damarlarımızdaki asil kanın gereklerini yerine getireceğiz bunu yaparken de Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin önüne sonsuz engeller de yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız hiç sayarak kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.” NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
Turan ORAK
ANKA TÜRK BİRLİĞİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
GÖKTÜRKLER SINIFLAR BAŞKANI
