Siyaset

Özgür Özel'den ünlülere operasyon tepkisi: Torbacı yok, muhalif sanatçıların olduğu torba var!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İspanya, Belçika ve Hollanda'yı kapsayacak kritik bir Avrupa turuna çıkıyor. Özel, yoğun programına başlamadan önce İstanbul Havalimanı'nda basın açıklaması yaptı. Özel, ünlülere yönelik yapılan şafak gözaltıları hakkında "Utanç verici bir operasyon" dedi.

Özgür Özel'den ünlülere operasyon tepkisi: Torbacı yok, muhalif sanatçıların olduğu torba var!
09-10-2025 13:57
09-10-2025 15:14
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İspanya, Belçika ve Hollanda'yı kapsayacak kritik bir Avrupa turuna çıkıyor. Özel, yoğun programına başlamadan önce İstanbul Havalimanı'nda basın açıklaması yaptı. Özel, ünlülere yönelik yapılan şafak gözaltıları hakkında "Utanç verici bir operasyon" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyalist Enternasyonal Başkanlar Kurulu toplantısına katılmak üzere bugün İspanya'nın başkenti Madrid'e gidiyor. Toplantının ardından Avrupa temaslarını sürdürmesi beklenen Özel, 12 Ekim Pazar günü Belçika'nın başkenti Brüksel'de ilk yurt dışı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingini gerçekleştirecek. Özel, daha sonra PES'in kongresine katılmak üzere Hollanda’ya gidecek.

Yoğun programı için yola çıkmadan önce İstanbul Havalimanı'nda basın toplantısı gerçekleştiren Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

Sosyalist Enternasyonal toplantımızın ana gündemi, hiç şüphesiz, İsrail'in iki yıldır Gazze'de uyguladığı soykırım politikası. Amerikan Başkanı Trump'ın Gazze planı, bugün İsrail'le Hamas arasında varılan ateşkes anlaşmasının hemen ertesinde olması ve hep birlikte Sosyalist Enternasyonal'de yöneticilerin bunu birlikte değerlendirme ve önümüze bu konuda bir yol haritası koymak açısından son derece değerli olacak.

Sosyalist Enternasyonal Başkanı, İspanya Başbakanı, dostum Pedro Sanchez bugüne kadar Filistin meselesinde en güçlü desteği veren liderlerden bir tanesi. Benim de başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonal de bugüne kadar yayınladığı tüm bildirilerde Filistin davasının yanında ve arkasında olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecek. Toplantılarımızda ayrıca Avrupa'da yükselen aşırı sağ ve otoriterlik, Rusya-Ukrayna Savaşı başta olmak üzere bölgesel sorunları konuşacağız. Avrupa'da ve dünyada sağ popülizme karşı, neoliberal ekonomi politikalarına, gelir adaletsizliğine karşı sosyal demokrat çözümler üretmek için partilerimiz arasında var olan dayanışmayı büyütmeyi ve bu konudaki ortak mücadelemizi sürdürmeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyoruz.

"TÜRKİYE'DE YAŞANAN DEMOKRASİ SORUNU DÜNYANIN SORUNUDUR"

Hiç şüphe yok ki Türkiye'de 19 Mart gününden itibaren devrede olan ve ülkenin bir sonraki iktidarına yapılan darbe girişimi, buna karşı verdiğimiz mücadele, kardeş partilerimiz tarafından gerekli desteği görüyor. Ancak bu konuda Türkiye'de yaşananlar, yazılmayan iddianameler, arkası önü arkası kesilmeyen dalga dalga operasyonlar ve toplumun tüm kesimlerine gözdağı vermek için yapılan ve Türkiye'nin gündemini meşgul eden gazetecilerin, akademisyenlerin, sanatçıların gözaltına alınması, kötü muamele görmesi ve devamında da çok sayıda haksız tutuklama, akademi üzerindeki baskılar, öğrencilere yapılan baskılar elbette bizim gündemimizde. Ülkeyi yönetenlerin şöyle bir ezberleri var:

Ne oluyorsa Türkiye'de kalsın, kol kesilsin, yen içinde kalsın. Bu konu eğer kişisel menfaatler, çıkarlar, çatışmalar söz konusu olsa bir yere kadar katlanılabilir. Ama ülkenin doğrudan demokrasisi, cumhuriyetin en önemli kazanımı sandık tehlikedeyken ve ülkedeki herkes sadece birileri iktidarını sürdürsün diye büyük bir baskı altındayken, zulüm altındayken, işkenceye varan kötü muamele altındayken bu Türkiye'de yaşanan demokrasi sorunu dünyanın sorunudur.

Aynı 15 Temmuz gibi. Hatta öncesinde Türkiye'de haksız bir şekilde bazı öğrencilerin, kadınların başını örtmesi eğitim konusunda bir engeldir diye bir hak ihlali varken ki biz o dönemde, ben üniversite öğrencisiyken, öğrenci arkadaşlarımızın, kadın arkadaşlarımızın yanındaydık. 

Bu sorunu dünyaya anlatıyordu AK Parti. Türkiye'yi dünyaya şikayet ediyorsun diyorlardı. Bu hak ihlaline karşı o gün Ak Parti'nin dünyaya bunları anlatması meşruydu. AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Heyetler kurdular, dünya başkentlerini gezdiler. Dertlerini anlattılar. O gün meşruydu. 15 Temmuz gecesi kapalı meclisi birlikte açtık darbeye karşı. Ertesi gün Sayın Erdoğan'ın tebrik telefonu geldi grubumuza. Teşekkür edilecek bir şey yok dedik. O sırada ben genel başkanımızın yanındaydım. Gece meclisi açtıran ve işleten Cumhuriyet Halk Partisi'nin temsilcisi, yetkilisi, grup başkanvekili olarak. Sayın Erdoğan grubumuza teşekkür ediyordu. Ayrıca da şunu söylüyordu: "Sizin dış bağlantılarınız kuvvetli. Bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım." diyordu. 15 Temmuz darbesini. O gün meşruydu. Şimdi darbeye uğrayan Erdoğan değil, darbeyi yapan Erdoğan, yaptıran Erdoğan olunca bizi dünyaya şikayet etmesin. Kusura bakmasın. Nerede bu yoğurdun bolluğu ben anlayamadım. Ama biz bunu bütün dünyaya anlatmaya, bu mücadeleyi, haklı mücadelemizi dünyaya anlatmaya, sandığı savunmaya, Türkiye'nin demokratik dünyanın bir parçası olması gereken Türkiye'nin demokrasiden kopmasına hem biz Türkiye'deki mücadeleyle izin vermemeye hem de dünyanın bunu bilmesine, görmesine katkı sağlamaya devam edeceğiz.

"BRÜKSEL MEYDANI'NDA OLACAĞIZ VE 61 EYLEMİMİZİ DE ORADA YAPACAĞIZ"

Heyetimizle birlikte cumartesi günü Madrid temaslarımızın ardından Belçika'nın başkenti Brüksel'e geçeceğiz. 12 Ekim Pazar günü saat 14.00'te Brüksel Meydanı'nda hem Belçika'daki hem Hollanda'daki, Almanya'daki, Fransa'daki Türkler sürekli bizi bir eylemde burada olsun diye davet ediyorlardı. Ortak bir nokta ve bir başlangıç noktası olarak Brüksel'i seçtik. Elbette çok sayıda yabancı konuğumuz olacak. Çeşitli, çok kıymetli görevlerde olan, hem ülkelerinin Avrupa Birliği'ndeki temsilcileri, Konsey'den temsilciler, Avrupa'nın dört bir yanından belediye başkanları, siyaset insanları ve Türkiye'nin dostlarının da misafirimiz olacağı bir mitingte Brüksel Meydanı'nda olacağız. 

Ve 61. eylemimizi de orada yapacağız. Ardından Türkiye'ye döneceğiz ve mücadelemize işte üç günün sonunda, yurt dışında geçirdiğimiz üç günün, dört günün sonunda, Türkiye'de mücadelemizi kaldığımız yerden sürdüreceğiz. Tabii giderken gözümüz arkada değil. İstanbul il başkanımıza, partimiz genel başkan yardımcılarımıza, tüm Türkiye örgütümüze ve sevenlerimize emanettir. Bu faydalı olacağını değerlendirdiğimiz temaslardan sonra Pazar günü akşam geç saatlerde burada olacağız. Pazartesiden itibaren de mücadelemize devam edeceğiz arkadaşlar. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Soru varsa yanıtlayabiliriz.

"UTANÇ VERİCİ BİR OPERASYON"

Gazeteci: Şunu soracağım öncelikle. Dün biliyorsunuz ünlülere yönelik bir uyuşturucu operasyonu vardı. Bu operasyon kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bizlerle "Bu bir gözaltı değil." dedi. Ama baktığımızda aslında fiilen tamamen jandarma eşliğinde, gözaltı prosedürlerine de biraz benzerdi. Bu anlamda onlar da akşam tepki gösterdiler "İtibarımız zedelendi." diye. Siz bu operasyonu nasıl yorumluyorsunuz? Özellikle isimlere de baktığınızda nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Özgür Özel: Utanç verici bir operasyon. Zaten gözaltı yapsa, gözaltı yaptım dese bunun sebebi sorulur ve ne yaptığı bilinir. Yaptığı iş bir gözaltı değil. Yaptığı işin ne olduğunun hukuk devletinde bir karşılığı da yok. Yaptıkları iş doğrudan birincisi, aile hayatına saldırı, özel hayata saldırı, konut güvencesine saldırı ve itibar suikastı. Doğrudan bir itibar suikastı. Amaç ne? Amaç şu: Güya bir tanıkları var, bir torbacı var. O bir ifade veriyor. O torbacının torbasından nasıl oluyorsa Türkiye'de iktidarı memnun edecek, iktidarı övecek söylemleri olmayan, zaman zaman eleştiren ama yani eleştirileri de demokratik sınırlar içinde kimseyi rencide etmeyen, hatta çok dikkatli eleştiriler. Ama ne yapmışlar? Örneğin 19 Mart darbesine karşı eleştirel bir tutum içinde almışlar. Hükümetin bazı uygulamalarına karşı birtakım... Diyorlar ki "Bir torbacı var." Bir torbacı yok. Bir torba var. Torbanın içinde muhalif kimliği olan sanatçılar var. Onları çıkarıyorlar. Sabahın köründe evden jandarmayla alıyorlar. Kan kontrolüne, idrar kontrolüne, saç teli alıp saç telinden uyuşturucu kontrolüne götürüyorlar.

Bu 19 kişiden 18'inde bir şey çıksa, çıkmaz da çıksa, birinde çıkmasa o bir kişiye yaptığınız bu haksızlığın hesabını nerede vereceksiniz? Nerede vereceksiniz? Siz güya hukukçusunuz. Hukuk diyor ki, bir tane masum içeri gireceğine 99 suçlu aramızda gezsin diyor. İlk duyduğunda ürperticidir. Dersin ki "Ya nasıl olur?". Bir masumu boşu boşuna suçlamanın bedelini hakimlere, savcılara öğretirken böyle öğretiyorlar. Bunlar bunu tahsil edip sonra gelip bunu uyguluyorlar. Orada, 4 Eylül günü Meriç Alkan Keskin'in kızı Güneş dünyaya geldi. Ve Güneş bebeği annesi 32 gündür emziriyor. Dün Meriç Hanım'ı aldılar. Jandarmayla götürdüler. Eşi elinde süt pompasıyla geldi ve birileri kan örneği, saç örneği diye Güneş'in annesini itibarsızlaştırmaya çalışırken o Güneş'e süt aldı oradan, süt götürdü.

Bu kadar ayıp bir şey, bu kadar utanç verici bir şeyi bu ülkeye yaşatanlara lanet olsun. Lanet olsun. Onun dışında ben arkadaşların açıklamalarını dinledim. Örneğin Hadise diyor ki "Hayatımda ilk defa sabah 6.30'da korkarak uyandım. Kapım," diyor "deliler gibi çalındı. Ben sigara bile içmiyorum." diyor. Diğer taraftan İrem Derici "Sabah 7'de evden o şekilde alınmak çok üzdü, ağırıma gitti. Bir telefon etseler gidip ne istiyorlarsa verirdim. Alnım ana sütüm kadar ak." demiş. Ve "Bu ifadeyi, böyle bir ifade verecek kadar açık bir kadınım. Neden bunu yaptılar anlamadım." demiş. Sayın Ziynet Sali'nin avukatı hayati boyunca Ziynet Sali'nin sigara dahi içmediğini söylemiş. Şimdi ne olacak? Kaldı ki, bir torbacının iftiraları. Böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsanız telefon ettiğinizde hangi birisi gelmeyecek? Çağırdınız da gelmedi mi de jandarmayla gittiniz? Yani çağırdınız, o da gelmedi, kaçtı mı da jandarmayla sabah 6.30'da gittiniz?

Şimdi buradan bütün AK Parti'ye yakın sanatçılara, yazarlara, çizerlere şunu soruyorum: Siz belki yakın yere koymuyorsunuz. Biz olacağına inanıyoruz ama. Seçim oldu, iktidar değişti. Sen Tayyip Erdoğan'a övgüler düzen, iyi şeyler söyleyen, belki bizleri eleştiren birisin. Köşelerinden yazan birisin. Ertesi sabah kapı çalınıyor. Jandarma geliyor ve sizi evlerinizden teker teker alıyor. Saç kontrolüne, idrar vermeye, zorla kan vermeye götürüyor. Sonra çıkıyor birisi de diyor ki, "Bir torbacı var söyledi. Torbadan hep bu AK Parti'ye yakın sanatçılar çıktı, gazeteciler çıktı, yazar çizer çıktı, televizyon yorumcuları." Ne hissedeceksiniz? Ne hissedeceksiniz? Bugün bize yaptıkları bu. Size yapılsa ne hissedeceksiniz? Evladınızın önünde, eşinizin yanından ve komşularınızın gözü önünde, bir sürü jandarma arabası aşağıda çakarlar, çakarlar, çakarlar. Gelip sizi "Hakkınızda bir iddia var. Birisi size uyuşturucu sattığını söylemiş." Sizi alıp paldır küldür getiriyor. "Hadi bakalım, ver idrarı. Aç kolunu, kan ver. Saçını kopar."

Bunu siyasi bir husumetle size biz yaparsak yarın ne hissedeceğinizi düşünün. Ben size şöyle şunu söyleyeyim: Böyle bir şeyi yaparsak namerdiz. Hiç korkmayın. Bizim vicdanımıza emanetsiniz. Ama ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki bunun olup olmaması ülkeyi yönetenlerin vicdanına emanet. Bugün bu ülkeyi yöneten bu vicdansızlar, onların atadığı, bu işe kalkışanlar sırf muhalif diye, sırf eleştirmiş diye bunu yapıyor. Bugün bizi eleştirenlerin yarınları bizim ahlakımıza emanettir. Ama bir ülkeyi yönetenler ahlaki çizgiyi, rotayı kaybettiler diye bu zulümler oluyorsa o ülke hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Herkesin birden ülkenin kurallarına emanet olması lazım.

Bir gün bunu sizin sevdiklerinize, evlatlarınıza, kızınıza, torununuza yapıldığını düşünün. Yapmayacağız. Namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederiz ki yapmayacağız. Ama bize ne yapıldığını görün. Ondan sonra oturun bunu yapın. Bu mesele neden uyuşturucu üzerinden? Konu hassas, muhalefet susar, savunamaz. "Uyuşturucuyu mu savunuyorsun?". Uyuşturucuyu savunmuyorum. Bu kokuşmuşluğun karşısında savunulması gereken kim varsa onu savunuyorum.

En olmadık yerlerde en olmadık işleri deneyerek insanları savunmasız, bizi de siyasetin alanın içinde kalmayacağız. Muhalefeti nerede yapmak gerekiyorsa orada yapacağız. İçişleri Bakanı... Onda öyle bir yürek yok. Yüreksizin teki, kifayetsizin teki. Yapamaz. O ancak yapsa yapsa Üsküdar'daki kaçak büfeleri, rant büfelerini savunmak için o büfeleri yıkmak isteyen belediye çalışanlarının karşısına polis diker. O talimat alınca Atatürk'ün kurduğu babaevine 5000 tane polis yollar. Bir karış mesafeden gaz sıktırır. O kifayetsiz, o yeteneksiz, o liyakatsizden bir şey... Tayyip Erdoğan eğer sorumluluk alabiliyorsa çıksın bu sanatçılardan ve bu milletten özür dilesin.

32 yaşındaki Güneş'in annesini süt vereceği, sütünü sağıp da evladına vereceği, evladını emzireceği yerde kan, idrar kontrolüne götürüyorsa çıksınlar bu milletten özür dilesinler. AK Parti'nin kadın siyasetçileri, kadın milletvekillerini, AK Parti kadın kollarını bu utanç verici meselede tarihin ayıp tarafında değil, vicdan tarafında yer almaya, bu başsavcıya ve buna kolluk gücünü alet eden İçişleri Bakanı'na tepki göstermeye ve bu meselede doğru bir yerde tavır takınmaya davet ediyorum. Bu meseleyi AK Parti'li kadın siyasetçilere sorun arkadaşlar. Bu utanca susacaklar mı? Bir sefer olsun tarihin doğru tarafında yer alacaklar mı? Öyle bir noktadayız.

"ERDOĞAN DÜŞMANI OLMADAN SİYASET YAPAMAYAN BİRİSİ"

Gazeteci: Cumhurbaşkanı Erdoğan meclis açılışında diğer parti liderleriyle birlikte CHP'siz bir muhalefetle beraber bir fotoğraf vermişti. Sonrasında da o fotoğrafla ilgili siyasette "Dostluk düşmanlık yoktur." demişti ama aynı zamanda tüm bu süreç içerisinde CHP'ye yönelik de henüz bir yargı kararı olmamasına rağmen rüşvet, yolsuzluk suçlamalarına devam ediyor. Bütün bunlar "CHP yalnızlaştırılmaya mı çalışılıyor?" sorularını da beraberinde getiriyor. Siz nasıl düşünüyorsunuz? Yalnızlaştırılıyor musunuz?

Özgür Özel: 60 mitingde 11 milyon kişiyle İstanbul'da çarşamba gecelerini, Anadolu'da meydanları dolduran bir partiyi kimse yalnızlaştırmaya gücü yetmez. Kimsenin gücü yetmez. Yeterince kalabalığız. Ahlaki üstünlüğümüz, psikolojik üstünlüğümüz yerinde. Onun sonucu çoğunluk enerjisi bizimle. Kendi atadıklarına doldurduğu salonlarda kendini alkışlattıranların ya da Meclis'te bir resepsiyon davetine icabet etme nezaketi gösterenlerle çektirdiği fotoğrafı kendine bir siyasette meşruiyet diye arayanların haline gerçekten acıyarak ve gülümseyerek bakıyorum. Kimin nasıl yalnızlaştığı, kimin nasıl arkasındaki kitlesel desteği çoklaştırdığını milletimiz görüyor.

Bunun yanında çok açık ve net bir durum var. Çok açık ve net bir durum var. Bu Erdoğan bu söylediği sözlerde samimi olmadığını kendi kendine yaptıklarıyla ispatlayan ve başka bir kanıta ihtiyaç bırakmayan bir tutum içinde. Bugün o salona davet ettiklerinden iki partiyi kendisinden ayrılıp parti kurdu diye hain ilan eden, bayramlarda ziyaret programına almadığını sizlere iletişim yaparak "Bu sene de AK Parti'nin bayramlaşma listesinde DEVA ve Gelecek yok." diyorlardı övünerek. O liderlerden bir tanesine "Serok" diye hitap ediyorlardı Kürt meselesi konusunda kendilerinin çizgisinde değil diye. DEM Parti'yle biz bayramlaşıyoruz diye bize kanlı ellerle tokalaşıyorsunuz diyorlardı.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi onlara ana muhalefet olarak bütün dünyanın önünde öyle demokratik bir şamar attı ki bir anda hain dediklerini çay içmeye, katil dediklerini sohbet etmeye çağırmışlar. Bu çağrı doğrudur. Keşke geçen sene Ekim'de de DEM Parti'yi çağırabilseydiler. Ondan önceki Ekim'de de çağırabilseydiler. Bayramlarda DEVA'ya, Gelecek'e "hain" deyip bayramlaşma planından çıkarmasaydılar. Biz AK Parti'nin yanında olmamak istediğimiz için, bize yapılan bu zulümden dolayı orada yoktuk. Yer alan herkes davete icabet eden herkese yapılan muameleye hep itiraz ettim. Siyasette normali budur. Bunun adını da 47 yıl sonra birinci parti olduğu gün Cumhuriyet Halk Partisi koymuştur.

Bu ülkeyi 23 yıldır yöneten Erdoğan hiçbir bayramda, hiçbir özel günde tüm partileri birden arayacak ve davet edecek bir yüce gönüllülüğü yerine getirmemiştir, getiremez. Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 47 yıl sonra birinci parti olduk. O dahil bütün partilerle bayramlaşan, o dahil bütün liderleri ziyaret eden ve bütün liderlerden ziyaret alan bir parti olduk. Biz "Normali budur." dedik, adı normalleşme kaldı. Erdoğan o gün de düşmanları vardı, bugün de düşmanları var. Çünkü Erdoğan düşmanı olmadan siyaset yapamayan birisi. Neden? Çünkü onun kendine ait bir doğruluk pusulası yok. O bir düşman belirleyecek, karşısına geçecek, orayı şeytanlaştıracak, kendi arkasını kalabalıklaştıracak. Bu siyaset düşman, kin ve nefret siyasetidir. Cumhuriyet Halk Partisi gibi ülkeyi kurmuş bir partinin kapsayıcı siyasetinden daha öğrenecek çok şeyi var. 40 fırın ekmek yese bizim kazandığımız gece gösterdiğimizi gösteremeyecek durumdadır. Çünkü kindardır, çünkü hazımsızdır. 40 fırın ekmek yese bizim düşmansız siyaset tarifimizi anlayamayacak durumdadır. Çünkü düşmanı yoksa Erdoğan da yoktur.

"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NDE BU SLOGANLARIN ATILMASINA HİÇBİRİMİZİN MÜSAMAHA GÖSTERMESİ DOĞRU DEĞİL"

Gazeteci: Bu hafta meclis çatısı altında DEM grubunda Öcalan sloganları atıldı. Birincisi bu sloganların meclis çatısı altında yükselmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İkincisi de komisyondan İmralı'ya heyet gidecek, şeyleri vardı. Eğer bir heyet giderse İmralı'ya, CHP'liler de o heyetin içinde olur mu? İmralı'ya giderler mi?

Özgür Özel: Şimdi, ben söylerken inkar edenler Abdullah Öcalan'la bir devlet yetkilileri üzerinden, sonra da müzakere heyeti üzerinden görüşüyorlar. AK Parti'nin, MHP'nin bu yürüttüğü süreci biz söylediğimizde buna inkar ediyorlardı. Hepiniz hatırlıyorsunuz. Bana neler söylediler. Ben bir yıldır devlet görüşüyor demiştim. Neler söylediler. Şimdi iş dönmüş dolaşmış. Bu sefer de sorumluluğu alamayan ve efendim bir öyle mi yapalım, böyle mi yapalım? Meclis kurulu, meclis komisyonu böyle bir şeyi gündemine alacaksa bir alsın, görelim. Meclis Başkanı alsın. MHP, AK Parti bunu ortaya koysun. Tutumlarını belirlesinler. Sonra gelsinler bana bunu sorsunlar. Ben şu anda partimin yetkili organlarına iletilmek üzere komisyon üyelerimizden böyle bir şeyin gündemleştirildiğini resmen görmedim, duymadım, bilmiyorum. Bir önce AK Parti kendi tutumunu belirlesin. Heyetin sayısını belirlesinler. Meclis Başkanı hangi partiden, kimlerle davet ediyorsa dursun. Bunu da AK Parti görüş, "Öyle bir heyetin kurulup kurulmamasına ne dediğini, kimi görevlendirdiğini" söylesinler. Sonra gelsinler bize bu konudaki tutumumuzu sorsunlar. Cumhuriyet Halk Partisi'ni her şeyde şeytanlaştırıp, ötekileştirip işlerine gelince önceleştirmesinler. Benim yerim belli, yurdum belli, tutumum belli. Girdiğim komisyon belli, oturduğum yer belli. Bir kendi pozisyonlarını görelim. Bunları bir onlar yanıtlasınlar. Ondan sonra biz de bu konuları yanıtlamaya devam ederiz.

Meclisteki şöyle bir şey var. Meclisteki Öcalan sloganlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dışarıdan gelen kişiler birtakım sloganlar attı diye bunu tutup da başka bir meseleye evriltmek doğru değil ancak oraları, o alanların özenli yönetilmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu sloganların atılmasına hiçbirimizin müsamaha göstermesi, normal görmesi doğru değil. Ancak o alanlar, madem bir süreç yürütülüyor, adım adım doğru işler yapılması bekleniyor. Bununla ilgili hepimiz elimizi taşın altına koymuşuz. Hamaset yapmıyoruz, husumet yaratmıyoruz ve doğru bir yerden bir barış sürecinin örülmesine, bunun da demokratikleşerek olmasına, bunun Kürt sorunu çözmesine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Ona katkı sağlayacak bir süreç yürütümüne ve bir özene ihtiyaç var. Bu özenden fedakarlık edilmiştir, özenli davranılmamıştır.

"ATEŞKES VARSA BİZ ORADA VARIZ"

Gazeteci: ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'le Hamas'ın anlaştığını duyurdu ve Gazze'de ateşkesin onaylandığını belirtti. Anlaşmaya göre tüm esirler serbest bırakılacak, İsrail geri çekilecek. Bu anlaşmanın da yürürlüğe girdiği belirtiliyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özgür Özel: Sonuçta adil bir barış süreci yürümediğini söylemiştik. Ancak en kötü barışın savaştan iyi olduğunu da ben de söyledim, değerli arkadaşlarım da söyledi. Bir anlaşmaya varılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ateşkes varsa biz orada varız bir kere. Çünkü ateşkes varsa çocuk ölümü yoktur, kadın ölümü yoktur, masum sivillerin ölümü yoktur. Biz oradayız. Bundan sonra can kaybı yaşanmayacak olmasını, başarıya ulaşması durumundan, elbette memnuniyetle karşılıyoruz. Bir an önce insani yardımların hızla, yeterli bir şekilde ulaştırılmasının sağlanması lazım. Hızlı, etkin, tıbbi yardıma ihtiyaç var. Bunun sağlanması gerekiyor. Türkiye'nin bu konuda bir katkısı olabilecekse biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu katkıya, desteğe hazırız bugünden.

Bundan sonraki süreçte Gazze yönetiminde Filistinlilerin söz sahibi olması lazım. Halen daha Gazze'nin tamamının Filistinlilere bırakılmayıp orada bir İsrail gücünün bulundurulacak olması endişe vericidir. Filistinlilerin bulunduğu her yerin etrafının İsrail güçleriyle çevrili tutulacak olması geleceğe yönelik olarak endişe vericidir. Gazze Şeridi Filistinlilerindir ve Filistinlilere bırakılmalıdır. Bundan sonraki süreçte Gazze'nin kaynaklarının Batılı devletler ve İsrail tarafından sahiplenildiği, Filistinlilerin de geri kalan işleri yapıp, sanki yardımcı hizmetlerde görevlendirileceği bir düzen adil bir düzen olmaz.

Bir yandan zaten Gazze'nin İsrail tarafından işgali tamamen hukuksuzdu. Uluslararası hukuka aykırıydı. Şimdi bunun yapılmayacak olması önemlidir ama oradan çekilmeleri gerekir. Ama bir yandan İsrail'in işgaline kısmen dur denip, bir yandan da Trump'ın gidip orayı ilhak etmesine sebebiyet verecek bir planın da doğru ve nihai bir plan olmaması gerektiğini, doğru bir plan olmadığını düşünüyoruz. Orası Amerika tarafından ilhak edilip Trump tarafından oraya kendi hayallerindeki yerin inşa edilip önündeki hidrokarbon yatakları noktasından da Trump'ın orada kurduğu hayallerinde dünyanın vicdanının bunların önüne geçmesi gerekir. Biz bunların hepsini bu hafta sonu yapacağımız Sosyalist Enternasyonal toplantısında da konuşacağız. Bir yandan bir savaş suçlusu olan, insanlık suçu işleyen Netanyahu'ya "kahraman" diyen Trump'a bu konuda hem uluslararası kamuoyunun hem Türkiye'nin söyleyecek sözü ve çizeceği bir sınır, aşmaması gereken bir sınır olması gerektiğini düşünüyorum.

"ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI DA HIZLA UYGULANMASI ZATEN ANAYASAYA UYMANIN GEREĞİDİR"

Gazeteci: Sayın Genel Başkanım, geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş'la ilgili bağlayıcı kararına itiraz etti. Bu konudaki değerlendirmeniz ne olur?

Özgür Özel: Son derece yanlış bir iş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır. Bu kararların tanınıp başta Sayın Kavala, 9 yıldır haksız yere içeride tutuluyor, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer siyasi tutsakların serbest kalması gerekirdi. Bunun için hani iyi bir iş yaparken gösteremedikleri beceriyi böyle hukukun kötüye kullanımında deveye hendek atlatıyorlar. O kararlar alındığında tutukluymuş da şimdi hükümlüymüş, o karar şunu bağlarmış da şimdi bilmem neymiş diyerek uzattıkça uzattılar. Bir sürecin içindeyiz. Eğer demokratik siyasetin önü açılacaksa bu DEM tarafında Selahattin Demirtaş'tan olur. Bu toplumun büyük beklentisi, DEM'in büyük beklentisi, Kürt vatandaşlarımızın büyük beklentisi, demokratik siyaset isteyen herkesin beklentisidir. Burada bu başvuruyu yapmanın sana ne faydası var, memlekete ne faydası var? Yanlış yaptılar. Bunu son derece hatalı buluyorum. Bir an önce AİHM kararlarını da, Anayasa Mahkemesi kararlarını da hızla uygulanması zaten anayasaya uymanın gereğidir. Kendi anayasasına uymayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu konuda yapmış oldukları o itirazı da süreç açısından son derece samimiyetsiz bir şekilde değerlendiriyorum. Samimiyetsiz olduklarını değerlendiriyorum.

Bir yandan zaten Gazze'nin İsrail tarafından işgali tamamen hukuksuzdu. Uluslararası hukuka aykırıydı. Şimdi bunun yapılmayacak olması önemlidir ama oradan çekilmeleri gerekir. Ama bir yandan İsrail'in işgaline kısmen dur denip, bir yandan da Trump'ın gidip orayı ilhak etmesine sebebiyet verecek bir planın da doğru ve nihai bir plan olmaması gerektiğini, doğru bir plan olmadığını düşünüyoruz. Orası Amerika tarafından ilhak edilip Trump tarafından oraya kendi hayallerindeki yerin inşa edilip önündeki hidrokarbon yatakları noktasından da Trump'ın orada kurduğu hayallerinde dünyanın vicdanının bunların önüne geçmesi gerekir. Biz bunların hepsini bu hafta sonu yapacağımız Sosyalist Enternasyonal toplantısında da konuşacağız. Bir yandan bir savaş suçlusu olan, insanlık suçu işleyen Netanyahu'ya "kahraman" diyen Trump'a bu konuda hem uluslararası kamuoyunun hem Türkiye'nin söyleyecek sözü ve çizeceği bir sınır, aşmaması gereken bir sınır olması gerektiğini düşünüyorum.

"ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI DA HIZLA UYGULANMASI ZATEN ANAYASAYA UYMANIN GEREĞİDİR"

Gazeteci: Sayın Genel Başkanım, geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş'la ilgili bağlayıcı kararına itiraz etti. Bu konudaki değerlendirmeniz ne olur?

Özgür Özel: Son derece yanlış bir iş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır. Bu kararların tanınıp başta Sayın Kavala, 9 yıldır haksız yere içeride tutuluyor, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer siyasi tutsakların serbest kalması gerekirdi. Bunun için hani iyi bir iş yaparken gösteremedikleri beceriyi böyle hukukun kötüye kullanımında deveye hendek atlatıyorlar. O kararlar alındığında tutukluymuş da şimdi hükümlüymüş, o karar şunu bağlarmış da şimdi bilmem neymiş diyerek uzattıkça uzattılar. Bir sürecin içindeyiz. Eğer demokratik siyasetin önü açılacaksa bu DEM tarafında Selahattin Demirtaş'tan olur. Bu toplumun büyük beklentisi, DEM'in büyük beklentisi, Kürt vatandaşlarımızın büyük beklentisi, demokratik siyaset isteyen herkesin beklentisidir. Burada bu başvuruyu yapmanın sana ne faydası var, memlekete ne faydası var? Yanlış yaptılar. Bunu son derece hatalı buluyorum. Bir an önce AİHM kararlarını da, Anayasa Mahkemesi kararlarını da hızla uygulanması zaten anayasaya uymanın gereğidir. Kendi anayasasına uymayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu konuda yapmış oldukları o itirazı da süreç açısından son derece samimiyetsiz bir şekilde değerlendiriyorum. Samimiyetsiz olduklarını değerlendiriyorum.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER