
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingleri ilk kez yurtdışında düzenliyor. On binler Brüksel'de CHP'nin mitingine akın etti. CHP lideri Özgür Özel, yaptığı konuşmada "Türkiye'nin çıkarına değil de kendi çıkarlarına çalışan, her şey bir yana yandaşının çıkarına çalışan, sadece zenginlere çalışan AK Parti iktidarı artık Trump'a çalışmaya başladı" ifadelerini kullandı.
CHP lideri Özgür Özel’in katılımıyla Brüksel’de düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine, Avrupa’nın dört bir yanından yurttaşlar akın etti.
Belçika’da ve Almanya, Fransa ve Hollanda gibi çevre ülkelerde yaşayan gurbetçilerin yoğun ilgi gösterdiği buluşmada, Silivri’de tutulan İmamoğlu ve diğer belediye başkanları lehine sloganlar atılarak, hükümet istifaya çağrıldı.
Mitingde, Avrupa'daki bazı belediye başkanlarının mesajları okundu.
AVRUPALI BELEDİYE BAŞKANLARI’NDAN “İMAMOĞLU’NA ÖZGÜRLÜK MESAJLARI
Brüksel buluşmasında; Roma Belediye Başkanı Roberto Gualtieri, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Selanik Belediye Başkanı Stelios Angeloudis, Timişora Belediye Başkanı Dominic Fritz, Köln Belediye Başkanı Henriette Reker ve Frankfurt Belediye Meclisi Başkanı Hilime Arslaner’in Ekrem İmamoğlu ve tutuklu belediye başkanları ile dayanışma mesajları okundu. Brüksel Belediye Başkanı Philippe Close da buluşmaya video mesajla katıldı.
Brüksel buluşması; Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunulması ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Buluşmada ilk konuşmaları yapan; CHP Belçika Birlik Başkanı Derya Bulduk, Avrupa Yeşiller Partisi Eş Başkanı Vula Tsetsi ve Avrupa Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Giacomo Filibeck, İmamoğlu ve arkadaşlarına özgürlük taleplerini yüksek sesle dile getirdi. İmamoğlu’nun Brüksel’e yolladığı mektubu, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke gurbetçilerle buluşturdu.
İMAMOĞLU: “HEPİMİZİN ZİHNİNDE VE YÜREĞİNDE ÜÇ KELİME VAR: DEMOKRASİ, ADALET VE CESARET”
İmamoğlu, mektubunda şunları söyledi:
“Değerli yurttaşlarım, Avrupa’da yaşayan dostlarım, kardeşlerim, yol arkadaşlarım… Biliyorum, aklınızın ve kalbinizin bir yanı hep Türkiye’de. İnanın bizim de aklımız ve kalbimiz hep sizde. Çünkü bu ülke, sadece sınırlarla değil; inançla, sevdayla, umutla birbirine bağlı bir ülkedir. Ben, bugün size yine Silivri’den sesleniyorum. Ama biliyorum ki sesim burada, Avrupa’nın kalbinde, sizlerin yüreğinde yankı buluyor.
Bu zor dönemde, hepimizin zihninde ve yüreğinde üç kelime var: Demokrasi, adalet ve cesaret. Bu üçü, birbirine tutunarak ayakta kalıyor. Zira bugün, yalnızca demokrasi ve adalet talep etmek değil, demokratik haklarımızın elimizden alınması ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak da cesaret gerektiriyor. Avrupa Birliği de bir zamanlar işte bu cesaretle oluştu. Savaş yorgunu halkların, barış, özgürlük ve insanlık onuru için gösterdiği büyük cesaretle.”
“AVRUPA DA DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİ GİBİ, BÜYÜK BİR SINAVDAN GEÇİYOR”
“Ama bugün görüyoruz ki, Avrupa da dünyanın birçok ülkesi gibi, büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınav yalnız ekonomik ya da diplomatik değil; ahlaki ve vicdani bir sınav. İklim krizi, savaşlar, göç, enerji krizi, eşitsizlik… Ve en önemlisi; halkların kurumlara olan güveninin sarsılması.
Bu ortamda otoriter liderler, hakikati eğip bükerek, adaleti kendi iktidarlarının aracı haline getiriyor. Demokrasiyi sadece sandığa, hukuku ise siyasetin sopasına indirgemeye çalışıyorlar. Bugün Ukrayna halkı, özgürlük için direniyor. Gazze’de yaşanan büyük acıların ardından gelen ateşkes, umut verici. Ancak gördük ki, devletlerin kendi toplumlarının vicdanından gerisine düşen tutumları, dünyayı daha güvensiz, insanlığı ise daha yorgun hale getiriyor.”
“BİR YERDE ADALET EKSİLİRSE, HER YERDE OTORİTERLİK VE DESPOTLUK GÜÇLENİR”
“Bu iki tablo, iki ayrı coğrafyada görünse de aslında aynı gerçeği gösteriyor: Bir yerde adalet eksilirse, her yerde otoriterlik ve despotluk güçlenir. Adaletin coğrafyası daraldığında, despotların zulmü genişliyor. Avrupa da kendi değerlerinden uzaklaştıkça, kısa vadeli çıkarların peşine düştükçe, uzun vadede kendi demokrasisini tehlikeye atıyor. Ben, halkın özgür oylarıyla üç kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim. Bugün özgürlüğüm elimden alınmış olsa da mücadelem asla bitmedi.
Çünkü bu, sadece benim mücadelem değil, adil ve özgür bir Türkiye’nin mücadelesidir. Bu; yoksulluktan, haksızlıktan ve hukuksuzluktan bitap düşmüş büyük bir milletin onur ve haysiyet mücadelesidir. Ve Yüce Allah’a şükürler olsun ki yalnız değilim… Yalanlar, iftiralar, baskılar, zorbalıklar, tehdit ve şantajlar sonuç vermiyor. Tam tersine, milyonlar mücadelemizde birleşiyor. Omuz omuza, el ele veriyor. Gençlerin üniversitelerde, kadınların meydanlarda, aziz milletimizin sokaklarda gösterdiği barışçıl mücadele, ülkemizin demokrasiye olan inancının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu kanıtlıyor.”
“HALKIN İRADESİ VİCDANLARDA, SANDIKLARDA VE MEYDANLARDADIR”
“Gelişmiş ülkelerde dahi meşruiyet krizi yaşanıyor. Otoriter iktidarlar, demokrasiyi sandığa sıkıştırıyor, hukuku yok sayıyor ve hatta ayaklar altına alıyor. Ama biz biliyoruz ki; halkın iradesi vicdanlarda, sandıklarda ve meydanlardadır. Ve hiçbir güç, o iradeyi susturamaz. Biz, halkın sesini devletin kalbine, adaletin merkezine taşıyana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kararlarımızı, kapalı kapılar ardında değil; birbirimizin gözünün içine, aynı hizadan bakarak alacağız.
Aslında İstanbul’da biz, bu anlayışın ilk adımlarını attık. Katılımcı yönetim modelimiz, sadece bir şehir uygulaması değil; geleceğin Türkiye’si için bir demokrasi örneğidir. Bugün Avrupa’daki tüm demokratlara sesleniyorum: Bu mücadele, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da geleceğini ilgilendiriyor. Avrupa’nın yeniden değerlerine sahip çıkması, adaleti ve demokrasiyi her yerde savunması gerekiyor. Çünkü adaletsizliğin milleti olmaz, coğrafyası olmaz.”
“BENİ VE YOL ARKADAŞLARIMIZI ESİR TUTANLARIN AMACI; KENDİ İKBALLERİDİR”
“Beni, belediye başkanlarımızı ve yol arkadaşlarımızı esir tutanların amacı; kendi ikbâlleridir, bitik tükenmek bilmeyen koltuk hırslarıdır. Onlar, milletin iradesine ve demokrasinin özüne yönelmiş, aciz ve hukuksuz bir girişimin içindeler. Bizim tek talebimiz, adil bir yargılamadır. Biz, adaleti sadece kendimiz için değil, herkes için istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki adalet artık bir kişiye değil, herkese lazımdır. Adalet olmadan ekmeğin olmayacağını, dirliğin olmayacağını, birliğin olmayacağını biliyoruz. Evet Türkiye bugün zor bir dönemden geçiyor. Ama biz umutsuzluğu değil, umudu diri tutan, adaleti ve birliği yeniden hâkim kılan günler için tarifi zor bir onur mücadelesi veriyoruz.”
“TÜRKİYE, ŞU YA DA BU ŞAHSIN, ŞU YA DA BU PARTİNİN DEĞİL; MİLLETİN ORTAK ÇIKARLARINA UYGUN OLARAK YOLUNU BELİRLEYECEK”
“Türkiye, şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin değil; milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyecek. Türkiye; adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek, güçlenecek ve adilce paylaşacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, dünyanın her yerinde gıpta edilen, saygı duyulan bir imtiyaz olacak.
Birbirimize güveneceğiz. Asla geride bir tek arkadaşımızı bırakmayacağız. Omuz omuza vereceğiz ve onları duyduklarında tir tir titreten o sözü yılmadan haykıracağız: Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Hepinizi hasret ve özlemle kucaklıyorum. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı.”
"TÜRKİYE'DEKİ TÜM SİYASİ TUTSAKLARA SAHİP ÇIKMAYA GELDİK"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Brüksel'deki mitingde açıklamalarda bulunuyor.
Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Birilerinin küçümsediği gibi Avrupa'daki Türkler, ülkesini düşünmeyen insanlar değil; Türkiye için, ülkenin yarınları için söyleyecek sözü olan kahramanlardır.
19 Mart'ın ardından İstanbul'da ve Türkiye'de tam 60 kez bir araya geldiler. Önce miting yapıyoruz sandılar, 'Toplanırlar dağılırlar' dediler. Ama her çarşamba İstanbul'da bir ilçede 100 binleri, her hafta sonu Türkiye'nin bir ilinde, o şehrin en tarihi mitinglerini yaptık. Çünkü yaptığımız şey bir miting değil, eylemdi.
"MANSUR BAŞKANI HEDEF ALMAYA ÇALIŞANLARA 'AKLINIZI BAŞINIZA ALIN' DEMEYE GELDİK!"
Suçsuz yere 207 gündür hapiste bulunan Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu'na, Adana gibi başkan Zeydan Karalar'a, 16 belediye başkanımıza, Türkiye'deki tüm siyasi tutsaklara, Selahattin Demirtaş'a, Figen Yüksekdağ'a, düşüncesinden dolayı içeride kim varsa ona sahip çıkmaya geldik.
'Birinden kurtuldum sıra ötekine gelsin' diye Mansur Başkanı hedefine almaya çalışanlara 'aklınızı başınıza alın, Mansur Yavaş yalnız değildir' demeye geldik.
Bugün burada sadece Türkiye'den dostlarımız yok. Bugün burada Avrupalı kardeş partilerimizden çok sayıda temsilciler burada. Sosyalist Enternasyonal'den, Avrupa Sosyalist Partisi'nden, Yeşiller'den, çok değerli dostlarımız, Avrupa Parlamentosu'ndan çok değerli temsilciler burada. Mikrofonda gösterdikleri dostlukla, Türkiye'ye sahip çıkarak, Türkiye'yi seviyoruz diyerek dostumuz olduklarını dosta da dost olmayana da haykıran Dario Nardella'ya, Giacomo Filibe'ye ve Vlad Set diye yürekten teşekkür ediyoruz. Hoş geldiler, şeref verdiler.
ÖZEL'DEN AVRUPALI BELEDİYE BAŞKANLARINA TEŞEKKÜR
Tüm milletvekillerine ve Brüksel Belediye Başkanı'na, ev sahipliği yapan burada başkan yardımcısıyla temsil edilen, şehir dışından mesajını buraya ileten, Roma'nın, Amsterdam'ın, Barcelona'nın, Budapeşte'nin değerli belediye başkanlarına, kardeşimiz Selanik Belediye Başkanı'na, Timișoara, Köln, Frankfurt ve Utrecht Belediye Başkanlarına bu meydana verdikleri destek ve bize gösterdikleri ev sahipliği için yürekten teşekkür ediyoruz. İyi ki varlar. İyi ki bizimle birlikteler.
Diğer yandan Erdoğan'la bir al-ver ilişkisi içinde oldukları için Türkiye'deki demokrasiye karşı kurulan kumpasa karşı susanlar var, sessiz kalanlar var. Türkiye sığınmacılara baksın, ileri karakolumuz olsun diyenler var. İşte bugün buradaki bütün demokratların varlığını bildiğimiz gibi birtakım çıkar hesaplarıyla Türkiye'nin karşısındaki planlara sus pus olanları da tarih önünde kaydediyoruz. Kimse bundan endişe etmesin.
Avrupa'daki bütün kardeş partileri saygıyla selamlıyorum. Hiçbirini ayırmadan hepsini saygıyla selamlıyorum ve İngiltere İşçi Partisi'nin kıymetli üyelerine, yürekli mücadele insanlarına, yönetim anlayışından bağımsız olarak saygılar sunuyorum. Onları da seviyoruz. Onları da seviyoruz.
Irak'ın işgaline Amerika ile birlikte nükleer silah var diyerek susanları nasıl tarih bugün utandırıyorsa, bugün de Amerika'yla birlikte Suriye'deki hesaplar için Türkiye'deki darbeye susanları görüyoruz, not ediyoruz. AK Parti iktidarı siyasete işine geldiği gibi bir kural koymaya çalışıyor. Türkiye'de ne olursa olur, ben yaparım, orada kalır diyor. Sen çıkarsan dışarıda konuşursan, ben seni beni şikayet ediyorsun diye şikayet ederim diyor. O iş o kadar kolay değil. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Erdoğan'a sevap olan başkasına neden günah olsun? Ona helal olan başkasına niye haram olsun? Türkiye'de öğrencilerin başörtüsü sorunu vardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde geldiniz davayı açtınız. O günlerde bir hak mücadelesiydi. Ben de karşınızda olmadım. Ama o gün gelip Türkiye hakkında dava açarken bu şikayet değil. AK Parti'ye kapatma davası açılmış, dört kişilik heyet yapmış, dünya başkentlerini geziyor. Bu şikayet değil. 15 Temmuz darbe sonrası olmuş, kapımızı çalıyor, "Avrupa sizi tanır, dünya bizden iyi bilir. Birlikte anlatalım bu darbeyi. Dünyaya şikayet edelim" diyor. Darbeye uğrayan kendisi olunca dünyadan dayanışma bekliyor, darbeyi kendi yapınca bunu dünyaya anlatmayın diyor.
Vallahi de anlatacağım. Billahi de anlatacağım. Bir adım geri durmayacağım.
Haksızlığı yapan kendisi olunca susun diyor. Susmayacağız ve konuşacağız. Esas sorun nedir biliyor musunuz, değerli yol arkadaşlarım? Sorun Brüksel'de, Avrupa'nın kalbinde, başkentinde bunları konuşmak değil. Avrupa'nın başkentinde, 60 sene önce tam üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği'nin başkentinde, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi'nin varlığında Türkiye'de yaptığınız işlerin Brüksel'de söylenmesinden utanıyorsanız, utanılacak işler yapıyorsanız, esas sorun buradadır.
Ben küçücük bir çocukken bir kusur işlediğimde, anneannem Selanik doğumlu Sabriye Hanım beni karşısına alırdı. İki omzumdan tutardı. Ben utanır, yüzümü kapardım. Bana derdi ki, "Şuna bak. Yapmaya utanmıyor, bakmaya utanıyor gözüme." derdi. Erdoğan'a buradan söylüyorum. Avrupa'nın parçasıyız diyeceksen, Avrupa Birliği'ni hedefleyeceksen, ne yapacaksan yapıyorsan da dönüp Avrupa'nın gözünün içine bakacaksın. Ben öyle yapıyorum kardeşim. Bakamayacağın işi yapmayacaksın. Yaptıysan da gözünü kimseden kaçıramazsın. Esas sorun bu kadar sorunlu işleri yapmaktır. Bunu hepimiz biliyoruz.
"AKP İKTİDARI ARTIK TRUMP'A ÇALIŞMAYA BAŞLADI"
Biz içeride de dışarıda da Türkiye'nin menfaatlerini savunmaktan geri durmayız. Türkiye'nin ana muhalefet partisiyiz. Yurt dışına çıktığımızda Türkiye'nin partisiyiz. Ama karşımızdaki iktidar sadece kendi menfaatlerini koruyan, kollayan, kendi çıkarı için Türkiye'nin çıkarlarını bir kenara bırakabilen ve bu yüzden de her türlü müzakereyi kendi iktidarını sürdürmek üzerinden yapan bir iktidardır. Soruyorum. Bu darbe sürecinin milletimize bir faydası var mı? Türkiye'nin demokrasiden kopmasının milletimize bir faydası var mı? Bu yapılanların Türkiye Avrupa ilişkilerine bir faydası var mı? Ekonomiye faydası var mı? İşsizliğe faydası var mı? Memlekete faydası var mı? Hiçbiri yoksa, demek ki Erdoğan yanlış yoldadır, Türkiye'nin menfaatinin karşısındadır, kendi iktidarı için pazarlık halindedir. Türkiye'nin tarafında olan, Türkiye'nin zenginleşmesini, gençlerinin iş bulmasını isteyen ve Türkiye'nin tarafında olan parti Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Kurulduğu gün gibi Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisidir.
Türkiye'nin çıkarına değil de kendi çıkarlarına çalışan, her şey bir yana yandaşının çıkarına çalışan, sadece zenginlere çalışan AK Parti iktidarı artık Trump'a çalışmaya başladı. Ülkede bulamadığı meşruiyeti, Avrupa'da dünyada bulamadığı meşruiyeti Beyaz Saray'ın kapılarında, Oval Ofis'lerde arar oldu. Artık milletin desteğini kaybetti. Milletin yitirdiği desteğine karşı Trump'a güveniyor. Ülkenin her şeyini pazarlık konusu yaptı. 300 tane Boeing uçağı da masada. Türkiye'nin pahalıya yakacak gaz alması da masada. Maalesef gelecekteki en büyük zenginliğimiz dünyada 5. sıradayız. Nadir elementlerimiz de Trump'la pazarlık masasında.
Oysa ülkeyi kuran parti olarak bakın bize, bakın bize ülkeyi kuran parti olarak en zor günümüzde Cumhurbaşkanı adayımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tutuklanmışken ve en zor günlerde Avrupa'nın, dünyanın desteği bekleniyorken, Almanya hükümeti Eurofighter'ları Türkiye'ye vermekten vazgeçti, blokaj koydu.
"EUROFİGHTER'I TÜRKİYE'YE MUTLAKA VERİN DEDİK, ALMANYA BLOKAJI KALDIRDI"
AK Parti olsa, mağdur olan kendisi olsa buna çok memnun olur. "Aman vermeyin." der. "Süründürün bunları. Önce biz kurtulalım. Sonra Eurofighter gelsin." der. Biz ne yaptık? Ekrem İmamoğlu yattığı yattığı hapishaneden, hücreden mesaj yazdı.
Ben şansölye yardımcısıyla, Savunma Bakanı'yla görüştüm. Almanya hükümetine bizzat mesaj ilettik. Bizim yaşadığımız hukuksuzluk ayrı, Türkiye'nin savunma kaygıları ayrı. Eurofighter'ı Türkiye'ye mutlaka verin dedik. Almanya blokajı kaldırdı ve Türkiye Eurofighter alma noktasına geldi. Bir tarafta Türkiye'nin nadir elementlerini Trump'a peşkeş çekenler, bir tarafta kendi canından geçip ülkenin menfaatini düşünenler.
Biz olduğumuz yerde dimdik duruyoruz. Biz Türkiye ittifakıyız. Türkiye'nin çıkarlarını savunuyoruz. Burada bu meydanda sadece sosyal demokratlar yok. Allah eksikliklerini göstermesin. Muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar omuz omuzalar. Çünkü demokratlar bilir ki, demokrasi varsa her sorun halledilir. Demokrasi giderse, sandık giderse her şey felaket olur. Bunu en iyi bilenler sizlersiniz.
Batı sadece bir yön değildir. Bir anlayış meselesidir. Batıya gidildikçe saraylar gider. Tarihi saraylar vardır ancak ülke daha mütevazi mekanlardan yönetilir. Konvoylar kısalır. Arabalar mütevazileşir. Liderler denetim altındadır. Mütevazidir ancak halk zengindir. Oysa bundan uzaklaşınca, otoriterlik artınca, saraylar başlar, 1.000 odalı saraylar. Uzun konvoylar, dünyanın en pahalı makam araçları, uçak filoları ancak itibar çoktur. Ancak halk fakirdir.
Şimdi Erdoğan ve biz iki farklı akımı temsil ediyoruz. Bir yanda uzun konvoyları, 1.500 odalı sarayları, tasarruf etmediği itibarı ve yoksulluk vaadettiği halkıyla Erdoğan. Bir tarafta onun uçan sarayına en pahalı limuzin Mercedes'lerine değil, ülkenin demokrasisine talip olan bizler varız. And olsun ki biz kazanacağız. Biz kazanacağız. Biz kazanacağız.
Buradan, buradan bütün Türkiye'ye Brüksel'den Afyon'a, Emirdağ'a selam olsun. Buradan bütün Türkiye'ye selam olsun. Biz muhalefetteyiz. Ancak güçlü, demokratik, zengin bir ülke için çalışıyoruz, mücadele ediyoruz. Muhalefetteyken bile yurt dışındaki tüm temaslarımızda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, Filistin'in, Azerbaycan'ın çıkarlarını savunuyoruz. Bunu kimseden çekinmeden, cesaretle yapıyoruz. Biz bunu icazetle değil, Gazi Mustafa Kemal'in Partisi'nde olmanın verdiği cesaretle yapıyoruz."