
İstanbul Barosu, Silivri 4 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu'nda tutuklu olarak bulunan kişilerin hak ihlalleri hakkındaki başvurusu üzerine harekete geçti.
Avukatlar aracılığı ile incelenen cezaevinde hak ihlali oluşturan koşullara ilişkin rapor hazırlandı.
İstanbul Barosu'ndan avukatların cezaevi görüşmeleri sırasında incelenen ihlaller şöyle belirtildi:
"Yapılan görüşmeler sırasında tutuklular; oda içerisinde yatakları ile tuvaletlerinin yan yana olduğunu, odaların içerisinde yoğun bir lağım kokusunun hakim olduğunu, bu nedenle ilk geldikleri gün koku nedeniyle yemek yiyemediklerini, tek kişilik bu odaların temizlik ve hijyen koşullarından tümüyle yoksun olduğunu, ilk gün kendilerine herhangi bir temizlik malzemesi de verilmediği için insan onuruna ve sağlık hakkına aykırı koşullarda kalmak zorunda kaldıklarını, ertesi gün temizlik malzemesi verilince saatlerce temizlik yaptıklarını ancak içerideki yoğun deterjan (çamaşır suyu) ve lağım kokusunun bu sefer de birbirine karıştığını,
"DIŞARIDAN LAĞIM KOKUSU GELİYOR"
Mevcut kokunun halen gitmediğini ve içerisinin hijyenik olmamasının verdiği rahatsızlıklar ve koku nedeni mide bulantısına bağlı sağlık sorunları yaşadıklarını özellikle ilk gün hiç yemek yiyemediklerini, tuvaletin giderlerinden ve duştan sürekli koku geldiğini, havalandırma için camı açtıklarında dışarıdan da aynı şekilde lağım kokusu geldiğini, ayrıca odanın izole olması nedeniyle derin bir sessizliğin hakim olduğunu, duygusallaştıklarını ve ağladıklarını, uyuyamadıklarını, bu tip bir koşulda daha önce hiç yaşamadıkları için bir psikolojik baskı ve korku oluştuğunu, tek bir ses dahi duyulmadığı için korktuklarını birbirlerini sürekli uyanık tutmaya çalıştıklarını,
SICAK SU, BUZDOLABI YOK
Sıcak sularının olmadığını, televizyonun bozuk olduğunu, buzdolabı olmadığını, önceki koğuşlarında yanlarında getirdikleri meyvelerin bozulduğunu, C-19 koğuşunda aileleriyle telefonda görüntülü konuşma hakkı varken F3’te bu imkanın bulunmadığını, bu şekilde tutulmalarının duygusal, fiziksel ve ruhsal açıdan daha fazla mümkün olmadığını ve koğuşlarının değiştirilmesini istediklerini aktarmışlardır."
"'AĞIRLAŞTIRILMIŞ İZOLASYON' OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLECEK NİTELİKTE"
Yapılan açıklamada ayrıca, görüşmelerde tutuklular tarafından avukatlara bildirilen ve gözlem yoluyla teyit edilen şu maddelere de yer verildi:
17.04.2025 tarihinde, tutuklular hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ve yazılı bildirim yapılmaksızın C-19 koğuşundan alınarak F3/6 tipi koğuşa nakledilmişlerdir.F tipi bu koğuş izolasyon esasına dayalı, tek kişilik, hücre tipi odalardan oluşmakta olup; bu koşullar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve BM Mandela Kuralları uyarınca "ağırlaştırılmış izolasyon" olarak değerlendirilebilecek niteliktedir.Oda içinde tuvalet ile yatakların bitişik olması, hijyen koşullarının son derece yetersiz olması (yoğun lağım kokusu, temizlik malzemesi verilmemesi, havalandırmanın yetersizliği, çamaşır suyu kullanımı sonrası ortamın kullanılamaz hale gelmesi) gibi koşullar sağlık hakkının ihlaline yol açmaktadır.Tutukluların belirttiğine göre: yemek yiyememe, uyuyamama, ağlama nöbetleri, derin sessizlik nedeniyle psikolojik baskı hissetme gibi ciddi ruhsal sorunlar baş göstermiştir.Görüntülü telefon görüşmesi hakkı bu koğuşta tanınmamaktadır. Ayrıca, haftada yalnızca bir gün ve 10 dakika telefonla görüşme izni verilmektedir ki bu durum, BM Mandela Kuralları’nın 58. maddesinde düzenlenen “mahpusların aileleriyle düzenli ve yeterli iletişim kurma hakkı”na açıkça aykırıdır.
İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu imzası ile bildirilen raporda, hak ihlallere ilişkin ilgili müdürlüğün harekete geçmesi için de çağrı yapıldı:
"Tutukluların isnat edilen suçun niteliği itibariyle tecrit koşullarında tutulmalarını gerektiren yasal ve fiili bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu nedenle, Ceza İnfaz Kanunu’nun 6. ve 22. maddeleri, Avrupa Cezaevi Kuralları’nın 18 ve 19. maddeleri uyarınca tutukluların benzer suçlardan tutuklu bulunanlarla birlikte tutulmaları esastır.
Cezaevi idaresi tarafından tutukluların hücreye alınmalarına dair herhangi bir gerekçe gösterilmemiş, yazılı karar ya da rapor avukatlarla paylaşılmamıştır. Bu uygulama, “şeffaflık” ve “hukuki güvenlik” ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
İstanbul Barosu olarak, kurumunuzun mahkeme kararını ağırlaştırma yetkisine sahip olmadığını ve tutukluların kişilik haklarına saygı gösterilerek, onurlu bir şekilde muamele görme haklarının korunması gerektiğini hatırlatmak gerekmektedir."