Faik Öztrak, AKP iktidarının Afganistan politikasına tepki gösterdi.
Öztrak, "Hukukumuza göre Taliban hala terörist bir örgüt. Son 20 yıldır, Taliban’a karşı kurulan koalisyonda yer alan, Taliban’ı terör örgütü ilan eden, Taliban liderlerinin mal varlığına el koymak için, TBMM’den yasalar çıkaran Erdoğan’ın teröristlerle el sıkışmak için gösterdiği heyecan da neyin nesi? Bu ne perhiz, Bu ne lahana turşusu…" ifadelerini kullandı.
Faik Öztrak'ın açıklamaları şöyle oldu:
Hukuksuzluk, Kural tanımazlık, Öngörüsüzlük, plansızlık, Tek bir kişinin ağır vesayeti, Yönetimde keyfilik, Savrulma, Kurumsal çöküş, Tüm bunlar, yaşadığımız felaketlerin yıkıcı etkilerini artırıyor. Devlet yönetimindeki kriz; Gün geliyor canımızı alıyor. Gün geliyor malımıza çöküyor. Gün geliyor geleceğimizi çalıyor. Gün geliyor, Devletimizin namusu olan sınırlarımızı tehdit ediyor. Gören gözler, Hisseden kalpler için apaçık deliller ortada.
Son bir ayda yaşadıklarımıza bir bakın… Bir yanda; Kendi şatafatı ve sözde itibarı için, 13 uçaklık filo kuran, Diğer yanda; Ülkesinin güzelim ormanları için, Devlete tek bir yangın söndürme uçağı bile almayan, Himayesindeki Türk Hava Kurumu’nun Ateş Kuşlarını, Hangarlarda çürüten bir kibir abidesi var. Sonuç; 20 yılda yanan kadar ormanımız, İki haftada yandı. Sekiz yurttaşımız, alevlerde can verdi. Yunanistan’da da orman yangını oldu.
Yangın helikopterlerini hazır edemeyen Komutan, Yangınlara zamanında müdahale edemeyen Bakan Yardımcısı, Çıktı istifa etti. Yetmedi, Yunan Başbakanı, Yunan halkından Zararları engelleyemediği için özür diledi. Erdoğan ve hükümeti ise geçtik özür dilemeyi, Bir yanda “Yangınla mücadelede en başarılı biziz” diye Hava atarken, Diğer yanda on parmaklarında on kara, Suçlamadıkları kimseyi bırakmadılar.
Kayıplarımızdan Ne Erdoğan’ın, Ne de Hükümetinin yüzü kızardı. Ölen öldüğüyle, yanan yandığıyla kaldı. Erdoğan ve onun temsil ettiği zihniyet, 25 yıl İstanbul’u yönetti. 19 yıldır da Türkiye’yi yönetiyor. Bu zihniyetin temsil ettiği rant ve talan hırsı, İstanbul’a ihanet etti. Karadeniz’de dere yataklarında sel olup, Onlarca vatandaşımızı yuttu. Yurttaşlarımızın cansız bedenleri, Tomrukların arasından toplandı.
Onlarca yurttaşımız hala kayıp. “O çok katlı binaları dere yataklarına kim inşa ettirdi? O binalara kim izin verdi? O tomruk depolarını dere yatağına kim yaptırdı?” diye soruyoruz. 19 yıldır ülkeyi yönetenler buna cevap vermiyorlar. Havaya bakıp ıslık çalıyorlar. Erdoğan, “Sen, ben bizim oğlan” topladığı Besleme kalemlerin çanak sorularına, Önceden hazırlanıp, Arkaya asılmış cevapları okuyor. “Dere yatağıyla oynamışlar” diyor.
Kim oynamış? Bu ülkede hükümet kim? Bu memleketi kim yönetiyor? Beyefendi kimi, kime şikâyet ediyorsunuz? Dere yatağıyla kim oynadı? Buna kim göz yumdu? Dere yatağıyla oynayanlara ne yapacaksınız? Sorumluları yargıya teslim edecek misiniz? Elbette hiçbir şey yapmayacaksınız. Ölen öldüğüyle, Kalan da acısıyla kalacak. “Öfke ve kibir, aklı zail edermiş.” İş ABD Başkanıyla görüşmeye gelince, “İlla Dışişleri yetkilisinin olması mı lazım? Ben var mıyım orada, Dışişleri kime bağlı, bana bağlı” diye afra tafra yapacaksın.
Ama iş, Ormanlardaki yangınları söndüremeye gelince, “İtfaiyeleriniz neredeydi?” diyerek, Belediyelerimizden hesap sormaya kalkacaksın. Sel felaketine uğrayan yerlerde de “Dere yatağıyla oynamışlar” diyerek havaya bakacaksın. Beyefendi siz milletin üstüne çay paketi atarken, Bizim belediyelerimiz, Genel Başkanımızın direktifleriyle Yangına su atıyordu. İstanbul’dan, Ankara’dan, Tekirdağ’dan, Mersin’den, Adana’dan Yurdun dört bir yanından tüm belediyelerimiz, Antalya’ya, Muğla’ya yanan ormanlar için yardıma koştu.
267 araç 792 personelle yangın söndürmeye destek verdi. Felaketzedelere; İçme suyu, gıda, hayvan yemi/maması, Mobil mutfak TIR’ları, Beyaz eşya, ev eşyası, kıyafet ve çeşitli malzemeler gönderdiler. Belediyelerimiz aynı şekilde, Sel felaketinin yaralarını sarmak için de Canla başla çalıştılar. Sel bölgelerine; 518 personel ve 335 araç desteği gönderdiler. 45 TIR içme suyunu, 20 bin gıda kolisini, 2 mutfak TIR’ını, 8 TIR temizlik malzemesini, Binlerce kıyafet ve çeşitli malzemeyi felaketzedelere ulaştırdılar.
Anlaşılıyor ki Erdoğan’da, “Ne hakikatleri tasdik edecek bir kalp, Ne de ikrar edecek bir dil kalmış.” Biz bunlar için bir teşekkür beklemiyoruz. Fakat beyefendi teşekkür edeceğine, Suçluyor, Hakaret ediyor. Ne demiş atalarımız; “İnsaf imanın yarısıdır.” Biliriz insafını kaybeden, kolay kolay iflah olmaz. Ama olsun varsın, Erdoğan bilmezse, milletimiz bilir. Milletimiz herkesin ne yaptığını görür. Beceriksizleri, liyakatsizleri yerli yerine oturtmak için, Sabırsızlıkla bekleyen milletimiz Cevabını da sandıkta Erdoğan’a verir. Değerli Basın Mensupları; Bahta sormuşlar… “Kuş olsan nereye konarsın?” diye.
O da “birliğin ve dirliğin olduğu yere” demiş. Milletimizin bahtını karartan, Millet selde cenazesini ararken, Cami avlusundan, Milletimizi “siz, biz” diye parçalayan Erdoğan, Şimdi çıkmış, “Biz ne zaman birlik olacağız?” diye soruyor. Cevap çok basit… Türkiye’nin varlığını ve birliğini temsil edecek, Tarafsızlık yeminine sadık kalacak, 84 milyonu kucaklayacak, Öfke ve nefretle değil, Herkesle sevgi ve nezaket diliyle konuşacak, Cumhurbaşkanımızı seçtiğimiz zaman! Merak etmesin. Allah’ın izniyle, Milletimizin teveccühüyle, Birlik ve dirliğimizin sağlanacağı, Milletimizin bahtının açılacağı, O günlere az kaldı. Değerli Basın Mensupları; Atalarımız, “Arsız güçlü olunca, Haklıyı suçlu çıkarmaya çalışır” demiş.
Ne yazık ki bu sözü bugünlerde çok tekrarlamak zorunda kalıyorum. Bu ülkede, “128 Milyar dolar nerede” pankart asmak suç olmuştu. Şimdi de, “Sınır namustur” diye pankart asmak suç oldu. Ama kafa koparan, Kadınları köleleştiren, Hukukumuza göre hala terörist olan, Taliban’a yağcılık yapmak suç değil… Aylardır genç Afgan erkeklerinden oluşan taburlar, Son derece düzenli, Son derece organize bir şekilde, Akın akın ülkemize geliyor.
Milletimiz sesini yükseltene, Genel Başkanımız bu işgale sert tepki gösterene kadar, Erdoğan bu organize işgal girişimine sessiz kaldı. Beyefendi şimdi yavaş yavaş, Pabucun pahalı olduğunu anlamaya başladı.
Birkaç gün önce, “Finansı iyi yönettiğimiz için, Mültecileri almaya devam edeceğiz” derken, Dün çıktı, “Türkiye’nin Avrupa’nın mülteci ambarı olmak gibi, Bir görevi, sorumluluğu, mecburiyeti yoktur” deyiverdi. Bel kıran çark bu değildir de nedir?
Geçmiş olsun! Adama “Badelharabül Basra” derler. Yani milyonlarca sığınmacı ülkemize geldikten sonra, Basra harap olduktan sonra… Bir de dün çıkmış, “Düzensiz göçmenlerin huzursuzluk yarattığının farkındayız” diyor. Akşam yemeğinden sonra günaydın…
Siz bu insanların akın akın ülkemize gelmemesi için Gelenlerin huzursuzluk yaratmaması için Ne yaptınız? Siz tüm meselelerde olduğu gibi Sığınmacı meselesini yönetemezseniz, Huzursuzluk çıkar. Türkiye Erdoğan Hükümetlerinin Yanlış hesap ve politikaları sayesinde dünya üzerinde, En fazla sığınmacı ve göçmene ev sahipliği yapan ülke oldu. 2016’da; 6 milyar Avro karşılığında, Türkiye’yi Avrupa’nın göçmen ve mülteci gettosu yapmak için,
Avrupa Birliği’yle el sıkışan; Genel Başkanımız değildi, CHP değildi, Sizdiniz siz! Şimdi bazı Alman milletvekilleri, “Parayı biz verdik” diyerek, Bu meselelerde, sosyal medyadan ahkâm kesip, Rahat rahat küstahlık yapabiliyor… Ama nedense hükümetin gıkı çıkmıyor… Çünkü parayı veren, gerçekten düdüğü çalıyor…
Avrupa, Türkiye’yi bir mülteci ambarı gibi kullanıyor. Hükümetin yaptığı gibi Sığınmacıları, mültecileri kontrolsüz şekilde almıyor. İlkin ekonomisinin, sosyal dengelerinin Kaç mülteciyi taşıyabileceğine karar veriyor. “Benim vatandaşlarımın Güvenliğini ve rahatlığını önceliklidir” diyor.
Alacaklarına sıkı bir güvenlik kontrolü uyguluyor. Terör, uyuşturucu gibi güvenlik sorunu olanları hiç almıyor. Avrupa’ya uyum sağlayamayacakları da almıyor. Avrupa, meslek sahibi olanları, Parası olanları, Uyum sağlayacakları seçiyor, Kalanları da Türkiye’ye bırakıyor. Avrupa bunları yaparken, Erdoğan son on yılda ne yaptı? Sınırlarımızı sonuna kadar açtı. Suriye’ye açık kapı politikası uyguladı.
Gelenleri şehirlerimize sahipsiz bir şekilde gönderdi. Şehirlerimizde Suriyeli gettoları oluştu. Gelenler patronlar için ucuz işgücü, Mafya ve çeteler için insan kaynağı, Terör örgütleri için eleman deposu oldu. Erdoğan sığınmacılar ile bu ülkenin yurttaşlarını Ucuz işçilikte ve yoksullukta eşitledi. Tüm bunların üzerini de “ümmet kardeşliği”, “Muhacir-Ensar” laflarıyla örtmeye çalıştı. Ama günün sonunda, Bu lafların milletin karnının doyurmadığını gördü.
Şimdi çıkmış, “Türkiye’ye sosyal uyum sağlayamayan Suriyelileri, Kendi ülkelerindeki iyileşmeye paralel şekilde, Evlerine döndürmeye yardımcı olmak da, Sorumluluğumuzun gereğidir” diyor. Çarkın bu kadarına da pes… “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde…” 10 yıldır aklınız neredeydi? Bunu söylemek için, İllaki Genel Başkanımızın, “Suriyelileri davulla zurnayla ülkelerine göndereceğiz” Demesi mi gerekiyordu.
Bu meseleyi, Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi Eş Başkanı olan Erdoğan ve hükümetleri çözemez. Çünkü onlar bu meselede taraf. Bu meselenin bir parçası… Sorunun parçası olanlar, Çözümün parçası olamaz. Ama milletimiz müsterih olsun…
Biz bu meseleyi Müdafaa-i Hukuk ruhuyla, Kuvvayı Milliye anlayışıyla, Siyasetle, diplomasiyle, stratejiyle, Devlet aklıyla en çok iki yıl içinde çözeceğiz. Ülkemizde 10 yıldır misafir ettiğimiz Suriyeli misafirlerimizi, Ülkelerine, davulla, zurnayla, Güven içinde, sağ salim uğurlayacağız. Bu dayanılmaz yükü, Artık milletimizin sırtından kaldıracağız.
Taliban’ın Kabil’e hızla girmesiyle beraber, Erdoğan’ın Biden ile gizli saklı yürüttüğü, Kabil Havalimanı’na Mehmetçiğimizi nöbetçi yazdırma planı Şimdilik suya düştü. Ama BOP Eş Başkanı Erdoğan, Egemen güçlerin Afganistan’daki taşeronluğunu kapmak için, Oldukça kararlı görünüyor. Hukukumuza göre Taliban hala terörist bir örgüt. Son 20 yıldır, Taliban’a karşı kurulan koalisyonda yer alan, Taliban’ı terör örgütü ilan eden, Taliban liderlerinin mal varlığına el koymak için, TBMM’den yasalar çıkaran Erdoğan’ın Teröristlerle el sıkışmak için gösterdiği heyecan da neyin nesi? Bu ne perhiz, Bu ne lahana turşusu…
Erdoğan, Sokakta infaz yapan, Kadınları köle eden Taliban ile temas kurabilmek için çırpınıyor. “Birbirimizi anlarız”, “Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanımız yok”, “Liderleriyle görüşebilirim” diyebiliyor. “Türkiye’nin Afganistan’daki askeri varlığı, Yeni yönetimin uluslararası alanda elini güçlendirir” diyerek, Taliban’ı meşrulaştırmaya kalkıyor.
Allah aşkına! Size Taliban’ı meşrulaştırma görevini kim verdi? Askerimiz Taliban’a destek için orada olacaksa, Acaba kime karşı olacak? Sizi bir kere daha uyarıyoruz: Yanlış yapıyorsunuz! Size düşen Afganistan’da taraf olmak değildir. Taliban şakşakçılığından fayda gelmez. Türkiye tüm Afgan halkını kucaklamalıdır. Ancak o zaman sorunun çözümüne katkımız olur.
Erdoğan hem milletimizin aklıyla alay ediyor. Hem de Taliban’ın gadrine ve zulmüne uğramış, Tüm Afganların kalbini kırıyor. 648 askerimiz hala Afganistan’da… TBMM, NATO görevi kapsamında, Mehmetçiğimizin Afganistan’a gitmesine izin vermişti. NATO’nun buradaki görevi, 1 Eylül’de resmen bitiyor.
TBMM’nin hükümete verdiği izin de, 1 Eylül’de fiilen sona eriyor. Taliban da “1 Eylül’e kadar askerlerinizi çekin” diyor. Artık daha fazla oyalanmayın. 648 askerimizi ülkemize sağ salim geri getirin. Aksi halde Mehmetçiğimizin burnu kanarsa, Sorumlusu siz olacaksınız.