“Bazen korkunç şeyler öyle estetik, öyle zarif bir şekilde gerçekleşir ki bunlara şahit olan insanlar o an hissettikleri duyguyu zihinlerinde ve kalplerinde nereye yerleştireceklerini bilemezler.”?— Mine Söğüt, Ormandaki Kalpsiz Ceylan
Bir kalbin göğüsten çıkarılması yalnızca fizyolojik bir şiddet değildir. Bu, aynı zamanda bir tür metafizik suskunluktur; yersizleştirilmiş sevgi, soyutlanmış masumiyet ve inkâr edilmiş bir yaşam hakkı demektir.?Mine Söğüt’ün son eseri Ormandaki Kalpsiz Ceylan, tam da böyle bir yerden, bir suskunluğun yüreğinden konuşmaya başlıyor.
Ceylanın Kalbi ve Estetik Şiddetin Masalı
Masal, Pamuk Prenses’in gölgesinde doğuyor; ama anlatının merkezine bu kez unutturulmuş bir figür, “kalbi çalınan ceylan” yerleşiyor.?Söğüt, klasik masalın bir ayrıntısını büyütüp bir kadrajı genişletiyor:
“Avcı, Prenses’e kıyamadı. Ama ormandaki ceylana kıydı. Çünkü o sadece bir hayvandı.”
İşte bu cümleyle birlikte masalın ruhu değişiyor. Burada artık bir çocuk anlatısından değil, türler arası adaletsizlikten, hiyerarşik merhametten ve insan merkezli etik duygunun sarsıcı eleştirisinden söz ediyoruz.
Avcı’nın karar ânı bir ahlaki çöküş anıdır. Zihinsel bir tembelliğin, politik bir itaate bürünmüş vicdanın dışavurumudur. Prenses’e gösterilen şefkatin, Ceylan’a gösterilmemesi; yalnızca bireylerin değil, türlerin de adaletsiz bir cetvelle ölçüldüğü dünyamıza tutulan aynadır. Ve Avcı'nın iç sesini bastırmak için öpücüğe sığınması, bir iktidar ilişkisinin duygusallıkla perdelenişidir.
“Sen de Prenses kadar masum, genç ve güzelsin. Ama nihayetinde bir insan değil, sadece bir hayvansın.”
Bu cümle, kitabın yalnızca etik değil, ontolojik kırılma anıdır.
Kalpsizlik Bir Eksiklik mi Yoksa Bir Direniş Biçimi mi?
Ceylan, kalbini kaybettikten sonra hayatta kalır. Ama artık bambaşka bir bilinçle…
“Kalpsiz bir ceylan nasıl hayatta kalabilir bu ormanda?”
Bu sorunun etrafında dönmeye başlar masal. Ceylan, sadece yaşamak için değil; hakkını geri almak, varlığını sorgulamak ve hikâyesini yeniden kurmak için yola çıkar. Ona eşlik eden Mantıklı adlı kız cüce ise masalın diğer ucunda yer alır: Duygunun değil düşüncenin, sezginin değil aklın temsilcisidir.
Mine Söğüt burada çok katmanlı bir çelişki kurar. Mantıklı’nın rehberliği, bir yandan yol gösterici gibi görünürken, diğer yandan kalpten yoksun bir dünyanın da temsiline dönüşür. Kalpsizlik burada yalnızca fiziksel bir durum değil, aynı zamanda bir çağ metaforudur. Aklın egemenliğinde, duyguların bastırıldığı, merhametin nesneleştirildiği bir çağ...
Söğüt’ün Masalında Feminizm, Türler ve Vicdan
Mine Söğüt, özellikle Deli Kadın Hikâyeleri ve Beş Sevim Apartmanı gibi kitaplarında toplumsal normların kadın üzerindeki baskısını işlerken, şimdi bu baskıyı masal evrenine taşır. Ceylan hem kadın, hem hayvan, hem de sessizliğe mahkûm bırakılmış bir varlıktır. Söğüt, sessizliği estetikle değil, öfkeyle örer. Masalın dili yumuşak ama iddiası serttir.
Avcı'nın “neden?” sorusunu bastırma biçimi, sistemin vicdan karşısındaki refleksini temsil eder. Ceylan’ın “ya ben?” diye fısıldaması ise bastırılmış varlıkların sesidir; geç ama gecikmiş olmayan bir itiraz.
Masalın Ardındaki Gerçeklik
Baruter’in çizimleriyle somutluk kazanan anlatı, görsel bir metafor evreni de yaratır. Her çizgi, anlatının altına çizilen bir düşünce gibidir. Ceylan’ın narin bedeniyle Avcı’nın kasvetli gövdesi arasındaki çizgisel karşıtlık, sadece estetik bir unsur değil, aynı zamanda etik bir görünümdür.
Mine Söğüt, masal yazmıyor aslında.?Masalın arkasındaki görmezden gelinmiş gerçekleri, estetik bir maske takarak önümüze getiriyor. Ve her sayfada, her satırda şunu soruyor:?“Biz bu dünyada kime kıydık, kimden kıyamadıkça gözümüzü kapattık?”
Ormandaki Kalpsiz Ceylan, bir çocuk kitabının yumuşaklığına sığınmadan, yetişkinlerin unuttuğu soruları dillendiriyor.?Kalbin yerinden sökülmesinin neye mal olduğunu anlatırken, kalbi olan okuru, sessiz kalmamak için dürtüyor.
Belki de masalların en doğruları, en korkunç olanlarıdır.