İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile 10 Yönetim Kurulu üyesinin, "basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak" ve "basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlarından 12'şer yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmalarına başlandı.
Savunmasına, "Sayın Başkan, sayın heyet; ben bir savunma yapmayacağım, açıklama yapacağım" sözleriyle başlayan İbrahim Kaboğlu, "İstanbul Barosu, etkili soruşturma istemi ile hukukun üstünlüğünü savunma ve insan haklarını koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirdi" ifadelerini kullandı.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri'deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun karşısındaki salonda yapılan duruşmaya, başka suçtan tutuklu sanık Fırat Epözdemir ve İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu'nun da aralarında bulunduğu 9 tutuksuz kişi katıldı.
CHP'Lİ TANRIKULU VE DİSK BAŞKANI ÇERKEZOĞLU DA MAHKEME SALONUNDA
Duruşmada çok sayıda sanık avukatı da hazır bulundu. Duruşmayı CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise seyirci olarak izledi.
İstanbul Barosu Başkanı ve baro yönetimi, duruşma salonuna alkışlar eşliğinde girdi. Başka bir dosya kapsamında tutuklu bulunan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi avukat Fırat Epözdemir de duruşmaya cezaevinden getirilerek katıldı. Epözdemir’in salona girişi sırasında salondakiler uzun süre alkış tuttu.
10'DAN FAZLA HUKUKÇU YARGILANIYOR
Davada yargılanan isimler arasında İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu’nun yanı sıra, Baro Başkan Yardımcısı Rukiye Leyla Süren, Genel Sekreter Hürrem Sönmez, Baro Saymanı Ahmet Ergin ile yönetim kurulu üyeleri Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekim Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar bulunuyor.
KABOĞLU: SAVUNMA DEĞİL AÇIKLAMA YAPACAĞIM
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, savunmasına, "Sayın Başkan, sayın heyet; ben bir savunma yapmayacağım, açıklama yapacağım" sözleriyle başlayarak, şunları söyledi:
"Dava, Baro etkinliği nedeniyle açıldığına göre, Baro’nun ve baroların hukuki statüsünü ve işlevini belirlemek, öncelikli sorundur. Üçüncü olarak, usul yönünden aykırılıkları anlatacağım. Dördüncü olarak, esas yönünden aykırılıklara dikkat çekeceğim. Nihayet, yargıçlar heyetine çağrı yapacağım. Avukatlık Kanunu, hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumak, çifte görevi ve çok yönlü yükümlülüğü, barolara, hiçbir kamu veya özel kurum ve kuruluş için öngörülmeyen görev, yetki, sorumluluk yüklemektedir. Bir başka, -ne kamu ne de özel- hiçbir kuruluş yoktur ki, kamu tüzel kişiliğine sahip kamu kurumları olarak barolar derecesinde bu dörtlü için işlevsel ve belirleyici olsun. Bu nedenle barolar için, hukuk yoluyla demokrasi aktörleri nitelemesi de yapılabilir.
Anayasal düzlemde adil yargılanma hakkı, 'hak arama hürriyeti' kenar başlıklı maddede tanınmış olmakla birlikte (md.36), bu madde ve devamı olan 37 ve 38. maddeler, 'Hakların korunması ile ilgili hükümler' ana başlığı altında düzenlenmiş olup, 'kanuni hakim güvencesi' (md.37) ve 'suç ve cezalara ilişkin esaslar' (md.38), adil yargılanma hakkının kurumsal çerçevesini ve maddi alt yapısını oluşturmaktadır. Etkili başvuru hakkı güvencesi olarak T2emel hak ve hürriyetlerin korunması' kenar başlıklı madde 40 da adil yargılanma hakkı bağlamında değerlendirilebilir. Bu hükümler, madde 2’de belirtilen Türkiye Cumhuriyeti niteliklerine içkindir. Adil yargılanma hakkını öngören madde 36’yı, madde 2 ve 13 bağlamında, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ışığında yorumlama yetki ve yükümlülüğü, bütün mahkemelerindir. Bu konuda madde 138, genel çerçeveyi koymaktadır: Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Şu halde bütün yargıçlar, Anayasa’nın doğrudan muhatabı olduğu gibi ‘hukuk’un ne olduğu konusunda da yorumlama yetkilerine sahiptir. İnsan haklarını korumakla yükümlü olan Baro, adil yargının ilk koşulu olan başvuru hakkını dillendirmede sav-savunma-hüküm üçlüsünün ayrıcalıklı bileşenidir. İstanbul Barosu, etkili soruşturma istemi ile hukukun üstünlüğünü savunma ve insan haklarını koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirdi."
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, haklarında "PKK/KCK/YPG/YDG-H silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından soruşturma yürütülen ve kamu davasında yargılanırken Suriye'de güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmada etkisiz hale getirilen terör örgütü mensubu Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'e yönelik İstanbul Barosuna ait sosyal medya hesabından açıklama yapılması üzerine soruşturma başlatıldığı anımsatılıyor.
Sanıklar hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden soruşturma izni talep edildiği kaydedilen iddianamede, Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkındaki soruşturma için izin verildiği belirtiliyor.
İddianamede, sanıkların yaptıkları açıklamayla, terör örgütü mensupları Daştan ve Bilgin'i gazeteci olarak nitelendirip, terörle mücadele kapsamında güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirilen adı geçen terör örgütü üyelerine yönelik faaliyeti savaş suçu olarak değerlendirdikleri, soruşturmaya konu basın açıklamasının, örgütün nihai amacı olan bölücülük faaliyetini bilinçsel olarak meşru gösterme ve yayma amacı taşıdığına ilişkin değerlendirme yapılıyor.
Öldürülen terör örgütü mensuplarından "çatışma bölgesinde hedef alınan gazeteci" olarak bahsedilmesinin örgüt üyeliğini özendirici mahiyette olduğu belirtilen iddianamede, "Bu itibarla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterilerek veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapıldığı, bu şekilde sanıkların üzerlerine atılı 'basın ve yayın yoluyla terör örgütü propagandası yapma' suçunu işledikleri"ne ilişkin ifadelere yer veriliyor.
İddianamede, baronun resmi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla ilgili, "Toplumun genelini ilgilendiren ve kamuoyu tarafından yakından takip edilen terörle mücadeleyle ilgili olarak devletin kurum ile organları tarafından, terör örgütü mensubu olan ancak gazeteci olarak lanse edilen Nazım Daştan ve Cihan Bilgin isimli terör örgütü üyelerine karşı savaş suçu işlendiği yönünde ülkenin iç, dış güvenliği ve kamu düzeniyle ilgili gerçeğe aykırı bilgilerle halkı yanıltarak algı oluşturmaya, devletin kurum ve organlarına duyulan güveni olumsuz etkilemeye çalıştıkları"na yönelik değerlendirmede bulunuluyor.
Halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle hareket edildiği kaydedilen iddianamede, sanıkların birçok kişi tarafından görülebilme imkanı bulunan ve herkese açık sosyal medya hesabından yaptıkları paylaşım karşısında atılı suçun aleniyet unsurunun gerçekleştiği, sanıkların üzerlerine atılı "yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunu işledikleri aktarılıyor.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun ilgili maddesi uyarınca son soruşturmanın açılması kararı verilmesi talebiyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianamede sanıkların "basın yoluyla terör örgütü propagandası yapmak" ve "basın yoluyla halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlarından 3'er yıldan 12'şer yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
İddianamede ayrıca sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinde düzenlenen "belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma"nın da uygulanması isteniyor.
SORUŞTURMA
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında, sosyal medyadan yayınlanan bir açıklamada "terör örgütü PKK üyeliği bulunan firari sanıkların övüldüğü" iddiasıyla resen soruşturma başlatılmıştı.
İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerinin 7 Ocak'ta savcılıkça ifadeleri alınmış, Kaboğlu ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında kovuşturma yapılması için Adalet Bakanlığı'ndan izin talep edilmişti.
Ayrıca soruşturma kapsamında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ile Bengisu Kadı Çavdar'ın görevlerine son verilmesi, yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talepli davanameyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açılmıştı.
İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Kaboğlu ile Yönetim Kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesine ve seçim yapılmasına hükmetmişti.