Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doç. Dr. Mesut Garipardıç, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası hakkında ‘’Çocukluk Çağında Lösemi’’ hastalığına dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için bilgilendirmelerde bulundu.
Akut lenfoblastik lösemi çocukluk çağında ilk defa 1827 yılında, ateş, halsizlik ve yaygın kemik ağrısı şikayeti olan bir hastada tanımlanmıştır. Virhow isimli bir araştırmacı tarafından ise 1847’de bu hastalığa ‘’Beyaz Kan ‘’ manasına gelen Lösemi adı verilmiştir. 1891 yılı sonrasında ise Ehrlich isimli araştırmacı tarafından, boyama yöntemleri ile lösemik hücreler boyanmış bu şekilde lösemi alt tipleri anlaşılmaya başlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde ise lösemi, akut veya kronik, lenfoid veya myloid olarak sınıflanmıştır. Çocuklardaki lösemi biyolojisinin detaylı anlaşılması sonucunda, hastalık, klinik, genetik ve immünolojik olarak farklı alt hastalık gruplarını tanımlayan geniş bir terimdir. Bu sayede aynı hastalığın farklı risk gruplarına göre farklı tedavi seçenekleri de gelişmektedir.’’ diye konuştu.
2-5 yaş arasındaki erkek çocuklarda sıklıkla görülmektedir
Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doç. Dr. Garipardıç, Lösemilerin en sık görülen biçiminin akut lenfoblastik lösemi olduğunu ve bu rahatsızlığın ise 15 yaşından küçük çocuklarda yüz binde 3 veya 4 oranına sahip olduğunu kaydetti. Löseminin en fazla çocukluk döneminde görüldüğünü belirten Doç. Dr. Garipardıç, bu hastalığın en fazla 2 ile 5 yaş arasında görüldüğünü ve en fazla erkeklerde meydana geldiğini sözlerine ekledi.
Lösemi Niye Oluşmaktadır?
Löseminin oluşmasına neden olan faktörlerin tam olarak bilinemediğine fakat genetik ve çevresel faktörlerin etkisinin bilindiğine değinenÇocuk Hematolojisi Uzmanı Doç. Dr. Garipardıç, Down Sendromu, Bloom Sendromu, Nörofibromatozis tip 1 ve Ataksi- Telenjiektazi hastalarında lösemi sıklığının arttığını belirtti. Lösemide en çok hücre çoğalmasından sorumlu genlerin etkilendiğine vurgu yapan Doç. Dr. Garipardıç bu sebeple olgunlaşmamış öncül ( İmmattür) hücreler kontrolsüz olarak çoğalması sebebiyle lösemiye neden olduğunun altını çizdi.
‘’Yeni doğan döneminde bebeklerin topuk kanlarından yapılan tarama kartlarında lösemiye spesifik füzyon gen sekanslarının bulunması ve tek yumurta ikizlerinde yüksek oranda birlikte lösemi ortaya çıkması, lösemi oluşumunda genetik faktörün etkisini desteklemektedir. Lösemide klinik bulgular, lösemik hücrelerin neden olduğu kemik iliği yetersizliğinin derecesine ve kemik iliği dışı organların etkilenme derecesine göre değişir. Tanı konulduğunda, hastalığın ilk belirti ve bulguları başlayalı genellikle birkaç gün veya birkaç hafta olmuştur. İlk şikayetler genellikle non spesifiktir, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, kemik ağrısı veya iştahsızlık ilk belirtilerdir. Hastalarda spesifik solukluk, kanama ve ateş gibi infeksiyon bulguları, lösemik hücrelerin kemik iliği işgal etmesi sonucu oluşur ve bu durum kan yapımını engeller. Hastanın hikayesi ve klinik bulguları ile lösemiden şüphelenildiğinde kan sayımının ve özellikle periferik kan yaymasının değerlendirilmesi ile çoğu vakada hızlı tanı konulur. Bunun yanında bu bulguların normal olması lösemiyi dışlamaz ve lösemi şüphesi varsa zaman kaybetmeden kemik iliği aspirasyonu incelemesi gerçekleştirilmelidir. Lösemi başka hastalıklarla karıştırılabilir, bu hastalık romatizmaya bezediği için yanlışlıkla steroidlerle tedavi edilmiştir. Löseminin ayırıcı tanısında, infeksiyonlar, nöroblastom gibi kemik iliğini tutan çocukluk çağı maligniteleri, kollajen vasküler hastalıklar, ITP ve aplastik anemi gibi diğer hematolojik hastalıklar yer almaktadır.’’ İfadesinde bulundu.
Tedavisi Nasıldır?
Medical Park Gaziantep Hastanesi Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doç. Dr. Garipardıç Lösemi tedavisinin günümüzde oldukça başarılı yapıldığını kaydetti. ‘’Lösemi tanısı konulduktan sonra, hastalığın risk grubuna göre oluşturulmuş ulusal ve uluslararası protokollere göre tedavi edilmektedir.Tedavide risk grubuna göre çoklu laçlar içeren kemoterapi bazı hastalarda MSS’ne yönelik radyoterapi önerilmektedir.Bunlara ek olarak ise, gerektiğinde kırmızı kan (Eritrosit) ve trombosit desteği, antibiyotikler enteral ve parenteral beslenme ürünleri, ağız ve cilt bakımı gibi destek tedavileri yapılmaktadır. Ayrıca aile içi veya aile dışından uygun vericiden kök hücre tedavisi yapılabilmektedir. Bu sayede tedavi yaklaşımları ve teknolojideki ilerlemeler sağ kalım oranları ve hastanın yaşam kalitesi artırmaktadır.’’ diye konuştu.